Sayfalar

29 Aralık 2009 Salı

Turuncu- Siyah, Kuşlu, Püsküllü Otantik Boyunluk...



       Bu boyunluğun benzerinin daha önce siyahlı- mavilisini de yapmıştım. Blogda yayınlayamadan Etsy'de satıldı. Bunu yayınlarken aklıma geldi diğeri.

Devamı için başlığa tıklayın...

Yılbaşı Çekilişi Hediyem...

       Primarima' nın düzenlediği Yılbaşı Hediye Çekilişi organizsayonuna ben de katılmıştım. Kurallara göre bize kimden hediye geleceğini bilmiyorduk. Geçen hafta daha önce tanımadığım sevgili Nalan' a ben hediyemi yolladım. Bu sayede de bir blogger arkadaşım daha oldu. Benim hediyem de dün sabah geldi. Paketin üzerindeki ismi okudum, bir anlam ifade etmedi. Çünkü çoğumuzu sadece nickleriyle tanıyorum. Paketi heyecanla açtım. İçinden bu şirin melek ve henüz okumadığım Ayşe Kulin'in Türkan' ı çıktı. Tabii bir de not. Hediyemi yollayan bizim Sufi'ymiş yahu. İç dünyamı süsleyen Sufi...


Bloguna yazdım ama buradan da çok teşekkür ederim Dilek. Dünkü sabah şekerim sen oldun. Ben sabah ilk neye sevindiysem, daha doğrusu sabah ilk iş sevinecek birşey bulmalıyım, ben zorlamadan kendiliğinden olduysa tüm günüm öyle geçer. Dün de işte böyle sabahtan tatlı başladı.

       Cumartesi akşamı annemlere gittik. Aşure yapmış. Annemin aşuresindeki tadı hiç kimseninkinde bulamıyorum. Ya yıllardır alıştığım için ne bileyim. Gerçi yiyen herkes de bayılıyor. Ben de bugün yapmak istiyordum ama malzemem eksik, yarına kaldı sanırım.


      Şimdi kahvaltıya, oradan dip boya için kuaföre, oradan da gezmeye... Gelince turuncu boyunluk göstereceğim size. Siz o arada bu aşureden yiyebilirsiniz.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Gri Pilili Boyunluk...


    Gri serisinin ikincisi.  Bu sefer zemin altı kahve, üstü gri iki renkli kumaş, bantı ekoseden çalıştım. Metal halka ve ekose kumaş bağlar ile kapatılıyor.

Etsy ve Pasaj'da...

Devamı için başlığa tıklayın...

26 Aralık 2009 Cumartesi

Gri Ekoseli Kumaş Boyunluk



Geçen sefer bir başlayıp onlarca yaptığım boyunluklarımdan o kolajda olmayan biri daha... Bu kumaştan kendime ceket te diktim. Elbise için almıştım. Cekete çevirince çok kumaş kaldı. Üç boyunluk çıktı kalan kumaştan.

       İçeriden boyun kısmındaki kanaldan geçen kurdelayla, dışarıdan düğmeyle kapanıyor. Sadece düğme de iş görüyordu ama hem gerekirse kurdelayla boyun ölçüsü daraltılabileceği hem de görünüm açısından canım öyle iştediği için kurdelayı da ekledim.

Mankendeki fotoğraflarda boyunda duruşu daha belli oluyor.
Etsy ve Pasaj 'da satışta.

Devamı için başlığa tıklayın...

Sevgili Günlük- Mutluluk ve Kuşlar


Hey kuşlar size diyorum size;
       Evde sebepsiz yere mutlu mutlu gezişim, hayatın karanlık yüzünü görmeyişim, densizleri, insanları üzmeyi misyon edinenleri takmayışım, hiç rüya görmeyişim ya da sadece renkleri görüşüm, evden dışarı çıkmak istemeyişim, azalan telefon ve alışveriş faturaları, aldığım sanatsal iltifatlar, kendimi sizin kadar hafif hissedişim, hiç aklıma gelmeyen sigara, yeni bannerim, hep sizin yüzünüzden...
 



Devamı için başlığa tıklayın...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Yaz Yağmurunda Islanan Çamaşırlar ve Uyuyan Kuş Kapı Süsü...


Daha önce yaptığım lavanta kokulu kapı süsleri serisinin başka bir versiyonu. İçimden geldiği gibi çalıştım. Hepsi farklı oldu, ben de sıkılmadım yaparken.

Devamını okumak için başlığa tıklayın

22 Aralık 2009 Salı

Bir Sürü Kuş Yaptım, Ev Kuş Cennetine Döndü :)



       Yaklaşık iki hafta kadar önce şeker mi şeker bir müşterim oldu. Kendisine müşteri derken tuhaf oluyorum, çünkü karşılıklı mesajlaşmalarımız, tatlılığı, ne istediğini bilmesi, aynı telden çalmamız ilişkimizi alışveriş boyutundan çoook ötelere taşıdı. O hayal etti, ben gerçekleştirdim. "Görmeden beğendim", diyerek bana olan güveni ve desteği, gördüğünde beğenisini içten ifadesi benim için en güzel karşılıktı.

    Bu kuşları da onun için yaptım. Her istediği çalışmaya anlam yüklemesi, bunu dilemesi de zaten severek yaptığım işime şeker,bal,kaymak oldu.

 
Devamını başlığa tıklayarak okuyabilirsiniz.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Kokoş Keçe Kuş




       Bu kuş figürü geçen haftaki siparişlerimi yaparken ortaya çıktı. Tamamen kendi tasarımım. Bunu broş olarak çalıştım. Toplu sipariş veren zevkli müşterimin minik hediyesiydi. Pasaj' a da Etsy' e de ekledim. Her boyutta çalışabilirim.

Sevgili Günlük- Mum Işığında Kahvaltı, Lodos, Methods' un Jesti


       Cumartesi akşamı annemlerdeydik. Ebrular da oradaydı. Yine Ada ve Naz' lı güzel bir gece geçirdik. Yedim ikisini de. Naz sanki "teyze" diyor. Ama öylesine mi, bilerek mi kestiremedim. Çok düşük çeneli zaten. Sürekli dıgıl-dıgıl  Avnice birşeyler söylüyor.

       Sabaha kadar esen çılgın lodostan 2-3 saatlik uykuyla sabahı sabah ettik. Bıdık resmen çıldırdı. Önce korkudan dakikalarca havladı. Camı açıp azıcık konuşunca mızıklanıp, oturdu. Sanırım o zaman kendini güvende hissetti ve sustu. Sonra hızlanan lodosla birlikte tekrar çıldırdı. Bu sefer kulübesinin etrafında deli gibi dönmeye başladı. Çok acıdım ona, eve alasım geldi.

      Pazar sabahı 11:00 de Alaşara' da ailecek kahvaltı rezervasyonumuz vardı. 10:30 da yataktan kendimizi kazıyarak çıktık. Yemek falan umrumda değil, tek istediğim uykuydu. Yolda gözlerim acıya acıya gittik. Arabanın termometresi 20 dereceyi gösteriyordu. Dışarısı çok ılıktı ama rüzgardan dolayı içeride oturduk. Lodos yüzünden elektrikler kesilmiş, mum ışığında kahvaltı yaptık. Acıyan gözlerim rahat etti bir bakıma. Her zamanki gibi mükemmeldi ve mekan çok kalabalıktı. Oğlumun veli toplantısına yetişmek için erken kalktık. Toplantı sonucu Pazar günleri de dersaneye gitmesi kararını aldık. 5-6 kişilik özel bir sınıf açılacakmış, Cumartesi etüte, Pazar da dersaneye gidecek. Pazar günleri de uyku yok bundan sonra... Hesapta SBS den sonra bu yıl ne etüt ne dersane yok, dinlen, demiştik ona. Sonra Cumartesi okul etütlerine başlattık. Şimdi Pazar da... Olmuyor işte. Herkes koşarken sen yürüyünce ipin ucu kaçıyor.

       Yazlık evin lodos sonrası kontrolunü yapmak için oraya da gittik. Asayiş berkemaldi. Komşularımı gördüm, kahve içtik, biraz oturduk. Akşam eve dönünce iki siparişim, iki yılbaşı blog çekilişi hediyem, bir de ekstra iki içten gelen hediyelerimi hazırladım.

       Yılbaşı hediyesi olarak oğluma D&R'dan kitap ve cd siparişi vermiştim. Dan Brown' un Kayıp Sembol ve Şebnem Ferah'ın yeni albümünü, kendime de Kayıp Gül' ü istemiştim. Dün kargo geldi. Oğlum evdeyken geldi, üstelik o teslim aldı kargoyu. Anladı tabii, sürprizi kaçtı. Bari içini açma, yılbaşı akşamı açarsın, dedim. Olur, dedi ama kurtlandı. Sonra Kayıp Sembol' ü mü aldın? dedi. Bildin, dedim. Şebnem Ferah' ın albümünü mü aldın? dedi. Bildin ama nasıl? dedim. Kayıp Sembol' ü istediğimi biliyordun. Eh bir haftadır da Şebnem Ferah yeni albüm çıkarmış diye sayıklayıp duruyorsun, :) dedi. E hadi aç o zaman da rahatla,dedim. Açtı...Hediye paketi yapılmış, iyi-güzel... İçinden çıkar çıkar bitmeyen bir sürü kitap... E biz 2 kitap istemiştik, bunlar hediye sanırım, dedim. Diğer kitaplar da Elif Şafak' ın Aşk ve Sunay Akın'ın Ay Hırsızı' ydı. Biz öyle kalakaldık. Cd paketten çıkmadı. Benim tepem attı. Ya bekleyip yılbaşında açsaydık, dedim. Hemen müşteri hizmetlerini aradım. Faturayla birlikte geri gönderin, dediler. Yarın yollayacağım. Çocuğumun hevesi kursağında kaldı.

            Bu arada 10 Marifet' ten tanıştığımız ilginç tasarımlarıyla ünlü Methods,   Blogcu Defteri adında yeni bir blog daha açmış ve bu yazısında benden bahsetmiş. Pek mutlu oldum, sağolsun, hayırlı olsun.
Bu onun favorim olan çalışmalarından biri...

    

18 Aralık 2009 Cuma

Kırmızı Boyunluk


Geçenlerde yaptığım boyunluk serisi  üyelerinden bir tane daha. Laçin kulakların çınlasın :)

Devamı için başlığa tıklayın. (ŞU DEVAMINI OKU YAZISINI ÇIKARAMIYORUM BEN, BİLEN VARSA SÖYLESİN) 

17 Aralık 2009 Perşembe

Sevgili Günlük- Tu Ken Se :)

       Siparişlerim bitti, yarın gündüz gözüyle fotoğraflayıp kargoya vereceğim. Kargodan kargoya alışverişe gider oldum. Evden çıkmak istemiyorum. Bugün kartvizit için çıkacaktım, giyinmeye diye kalktım, balkona çıktım, bir sigara yaktım, içeri girdiğimde vazgeçmiştim. Amaaaan yarın kargo için çıkınca hallederim, dedim. Yarın bir çıkarsam eve zor dönecek kadar çok iş birikti.

    Nohut ısladım, yarına etli nohut yapacağım. Karar verince yapmış kadar oluyorum. Zaten ana yemek olunca gerisi kolay. Canım çok taze fasulye istiyor, mevsimi değil ama istiyor işte. 3 kilo aldım, sinir oluyorum. Cumartesi günü annem, babam ve  kardeşim gelmişti. Annem dönünce aradı. Yüzüme niye söylemediyse... Yüzün çok güzel geldi bana, dedi. Eeee kilo alınca güzel oluyor tabii yüzümüz.

       O gün Ada'yla Naz'ı mıncıkladım. Fakat Ada'nın hali bir başka. Onu daha çok mıncıkladım. Naz henüz saftirik modunda, ne yapsan gülüyor o kadar. Aaaa bir de yürüyor. Sanki yıllardır bu işi yapıyormuş gibi özgüvenle 6-7 adım atıyor. Ada' ya gülmekten yüzüm kırıştı. Öğlen uykusuna yatacaktı. Doğduğundan beri müzikle uyuyor ve kulağı çok iyi. Ebru (kardeşim) telefon elinde onu yatırmaya gitti.  "Anne tu ken se yi aç", dedi Ada ??? Ebru' ya da ilk söylediğinde o da şaşırmış. Telefondaki bütün parçaları tek tek çalmış, "hah bu demiş Ada"... Enya' nın Only Time 'ından bahsediyormuş bizimki :)
Şarkıda geçen "Who can say" kısmına kendince "tu ken se" olarak yorumlamış. Zevkli çocuğum benim. Çok özledim seni.

       Bir de eşimin laptopundan yazıyorum şu anda. 3 gündür dikkat ettim, trafikte beni hep İzmir'den geliyor gösteriyor. Allah Allaaah...

Yılbaşı Temalı Keçe Pendant


       Önceki postta yayınladığım keçe yüzüklerle beraber yapmıştım bu kolye ucunu. Broş, yüzük olarak ta kullanılabilir. Pasaj'a ve Etsy'e ekledim.
 İlham kaynağım Bıdık'tı :)
 

Devamı için başlığa tıklayın

Yılbaşı Temalı Keçe Yüzükler



Etsy için Kasım sonunda yılbaşı için yaptığım yüzükler. Hepsinden birer adet satıldı. Etsy'de herkes yılbaşı alışverişini bitirdi. Çünkü kargo olayı uzun sürüyor.Onun için bir ay önce ekledim. Ben en son yılbaşı siparişimi geçen hafta kargoladım. Hala yılbaşı için ürün ekleyen arkadaşlar var. Onlar için yazım bunu. Eski üyelerden öğrendiğime göre geçen hafta yılbaşı alışverişi için en son haftaymış.
Pasaj'a da sadece bunu ekledim. Diğerleri aşağıda...

Devamı için başlığa tıklayın.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Kokulu Kapı Süsü




Daha önce yaptığım kırmızı kapı süsünün bu renklerde olanını, Pasaj'dan bir müşterim için çalıştım. Sanırım yarın sabah elinde olacak. İçine elyafla birlikte lavanta da koydum.

13 Aralık 2009 Pazar

sesiber.com ve Flash Forward Üzerine...

        Bu akşam itibarıyla sesiber.com a geçiş yaptım. Takip listelerim sıfırlandı. Şu anda çok uykum var, yarın listemi readerden tekrar yapacağım. Beni takip listesine eklemiş olanlar da adresimi http://www.sesiber.com olarak güncellerseniz sevinirim. Aksi taktirde son yazılarım listenizde görünmeyecek.

       Hafta sonu Flash Forward'a başladık, bitirdik. Yeni bölümler Mart ayında yayınlanmaya  başlayacakmış. Senaryosuyla Lost tadında bir dizi. Zaten yapımcıları aynı ve oyuncuların da bazıları Lost' tan.
Konu tüm dünyadaki insanların aynı anda 2 dk. 17 sn. süresince bayılmaları ve bu baygınlık anında 6 ay sonraki aynı tarihteki yaşamlarından ufak bir kesit görmeleri üzerine kurulmuş. Baygınlığın sebebi başlıbaşına bir olay zaten ve bu sırada görünen geleceğe dönük görüntülerin insan psikolojisi üzerinde açtığı derin yaralar, geleceği öğrenme isteğimize sonsuza dek ket vuracak derecede gerçekçi. Tam sevdiğim tarzda bir senaryo. Gerçeğe yakın bilimsel fantaziler oldum olası ilgimi çekmiştir ve 10 bölümü peşpeşe, nefes almadan izledik diyebilirim. Martı nasıl bekleyeceğiz bilemiyorum.

11 Aralık 2009 Cuma

Kuşlu Organizer


       Dün bahsettiğim sürpriz çalışmam. Yaparken çok eğlendim. Çok sorunsuz ve yolunda gitti. Sonuçtan da çok memnun kaldım. Bu küçük defter boyutundaki organizer, bir sürü ıvır zıvırı toplayabiliyor. Tamamen kendi tasarımım. Nette çok gördüğüm rulo olanlarından yapmak için kumaşları almışım. Elyafsız çok zayıf göründüler gözüme. Evde de elyafım yoktu ben de bu şekilde tasarladım. Desenli kumaş Sarar' ın nevresimlik kumaşlarından, pembe kumaşsa yine Sarar' ın pamuk sateni. Yandaki kumaşlar sıradakiler...

Devamı için başlığa tıklayın...

10 Aralık 2009 Perşembe

Sevgili Günlük- İhmal Ettim Seni

       Ara vermeler, boyunluklar (daha bitmedi) derken ne zamandır "sevgili günlük"  postlarımı yazamadım. Bu arada çok şey oldu.

       Geçen Cumartesi ailemizin ilk kız torununun erkek arkadaşının ailesi tanışma yemeğine geldiler. Güzel, sıcak bir akşamdı. Önümüzdeki günlerde nişan olabilir ve ben ne giysem derdine düştüm bile. Çok sıkışmadan birşeyler yapmam lazım.

(Görselin ana kaynağını bulamadım. Hep benim gibi kullananlar çıkıyor)

       Oğlumun ilk sınavları bitmek, ikinciler başlamak üzere ve hayatımızda ondan görmediğimiz notlar alıyor. Hiçbir zaman notla korkutup, ölçmediğimiz için rahat rahat söylüyor ve biz bu arada dengeyi kurmakta zorlanıyoruz. Çok mu rahatız, daha sıkmalı mıyız? Sıksak daha ne yapabilir? Yemek sonrası hemen odasına geçip, istikrarlı bir şekilde ders çalışıyor, bu yıl tekrar olayının önemini idrak etti, her akşam düzenli tekrar yapıyor. Özellikle İngilizce. Gerçekten de İngilizcesi çok iyi, çok fark attı. En azından geçen 3 yıl speaking dersi almış olmalarına rağmen telaffuz güzel fakat konuşması bu kadar akıcı değildi. Şimdi konuşma dilinde de çok ilerleme var. Fen Bilgisi bugüne kadar süperdi, bu yıl Fizik-Kimya-Biyoloji ayrılınca biraz bocaladı. Ondan kaynaklanan bir hayal kırıklığı var. Türkçesi çok iyiydi, fakat bu yıl Edebiyat dersiyle karşılaşınca hiç hoşlanmadı. Geçenki sınava birlikte çalıştık. Ben bilgilerimi tazelemenin sevincini, hazzını duydum edebi sanatları çalışırken, o da "hayatta bunların bana ne faydası olacak", diye köpürdü durdu.

       O ara aklıma geldi de; üniversitede vizelerin en şiddetli, peşpeşe, yıkıcı dalgaları zamanlarında ben kütüphaneye kapanır, Fuzuli' nin beyitlerine dalar, o da yetmezmiş gibi beğendiğim beyitleri deftere geçirir, o da yetmezmiş gibi kitapları yüklenip eve taşır, sabahlara kadar okurdum. Aşık falan da değildim oysa. Başka birşeydi o... Ertesi gün herkes çalışmış olduğu halde yusuf yusuf vizeye girerken, ben şiirler, beyitler okuyup onları sinir eder, onlardan daha iyi ve zorlanmadan geçirirdim sınavları. Bir büyüsü olmalı edebiyatın...

       Şehit haberleriyle yıkıldığımız o günün akşamı gelen bir telefonla daha da üzüldük. Burada tanıdığımız bir ailenin 22 yaşındaki oğlu ve yanında aynı yaşlardaki iki arkadaşı daha trafik kazası geçirmişler. İki genç vefat etti, diğeri de yoğun bakımda ve pek iyi değilmiş. Şehit haberlerinin üzerine bu...

       Ben ölümlerde ölenlerden çok geride kalanlara üzülürüm. Ölenin zaten ölümüne üzülmek gibi bir durumu yoktur, o başka aleme, önündeki ikinci hayatını beklemeye gitmiştir. Oysa kalan için özlemek nasıl tarifsiz ve çaresiz bir acıdır. Hele ki bir anne nasıl yaşar bu duyguyla. Allah kimseye evlat acısı göstermesin, çok üzüldük, çok.

       Dün akşam yarım kalan boyunluklarımı tamamladım. Gri ve ekoseli bir seri geliyor yakında... Sonrası ne zamandır aklımda olan ve malzemelrini de daha önce aldığım, sürpriz bir çalışma yaptım. Oldukça geç başladım ona. Oğlum iyi geceler demek için geldiğinde yeni başlamıştım, oradan biliyorum. Yoksa çalışırken saat kavramını unutuyorum, zaten unutmak istiyorum kasılmamak için. Bitirip diğer odaya geldiğimde saat 1.30 olmuştu ve mutlu ve gururluydum :)

       Bugüne yetişmesi gereken bir kapı süsü siparişim var. Son çayımı da içip ona başlayacağım.
Size de bana da kolay gelsin.

      

7 Aralık 2009 Pazartesi

5 Aralık 2009 Cumartesi

Boyunluk Koleksiyonum...


       Fotoğrafa tıklayın kocaman olsun...
       Çok fazla fotoğraf vardı, tek tek yüklemeye de vaktim yoktu. İşte bu kolaj sessizliğimin, yokluğumun sebebidir :)
       Yarından itibaren Etsy'e yükleyeceğim. Hepsinden sadece bir adet var. Ayrıntılı görmek ve almak isteyenler için istediklerini Pasaj' a koyabilirim. Makinamın şarjı bitti. Fotoğraflanmamış 3-4 tane daha var.

       Tabii ben bunları kaç gündür yapıyorum, sonra ne yapıyorum? İçine craft ruhu kaçmış olanların klasiğidir; gidip-gelip seviyorum :) 

       Bu da kendim için diktiğim şapkam ve boyunluğum.
 Devamı için başlığa tıklayın.

3 Aralık 2009 Perşembe

Durum Raporu :)

       İyiyim, üretimdeyim. Önümüzdeki hafta başı Etsy'e fazla sayıda ürün yükleyeceğim. Onlarla uğraşıyorum. Dün akşam kestim, bu akşam diktim, bazılarının süslemelerini yaptım. Son rötuşlar kaldı. Malzemem yoktu(uygun renkte kurdelai iplik vs...), tam olsaydı bu akşama biterdi.

       Yarın üşenmeyip malzeme almaya çıkarsam, bitirirsem ve fotoğraflarsam hafta sonuna paylaşırım.

        Benden şimdilik bu kadar. Yaptıklarımı her zamanki gibi çok sevdim :) Yine başköşeye koydum, gece kalkıp kalkıp tekrar tekrar seveceğim.

26 Kasım 2009 Perşembe

Amacından Sapmış Post...

      Şu anda tv. de Uma Thurman'ın "Bir Nefeste Hayat" adlı filmi var. Bir yandan ona takıldım, bir yandan post yazıyorum. Konusu çok ilginç ve güzel işlenmiş. Aşk-ı Memnu'da Firdevs hanımın kırmızı elbisesi nasıldı ama ? Ben de yapıcam, ben de edicem oldum yine. ..Bir de Bihter'in gri elbisesindeki asimetrik yaka süslemesi detayı da güzeldi.

       Akşam üstü itibarıyla bayram hazırlıklarımız bitti. Canım fena halde birşeyler yapmak istiyordu. Gerçekten tuhaf birşey bu istek. Sigara gibi, uyuşturucu gibi. Bazen böyle şeyler elimde başka işler varken de aklıma geliyor, o işin arasına başka iş sokuyorum. O nedenle tamamlanmamış bir sürü proje bekliyor kutularda.

      Bu keçe parçalarının makina dikişi kısımlarını, kendime bayramlık dikerken o an gelen karşı konulmaz ilhamla yapmıştım. Bu arada kendime Fransız mürebbiye elbisesi diktim. Bayan Rotenmayer olacağım yarın :)

      Postum renksiz olmasın diye bu önizlemeyi koydum şimdilik. Bayram sonrası tamamlanmış halini yayınlarım.

      Efenim postun amacı bayramımızı kutlamaktı. Lafı uzattım. Şimdiye kadar yatmış olmam lazımdı. Yoğun bir gün ve hatta 4 gün bizi bekliyor. Erken kalkıp, çok insan ağırlayıp (domuz gribi bahanesiyle öpüşmeyeceğiz oleyyy), yatılı kalanlarla muhabbete dalıp geç yatacağız. İlk günü kayınvalidemlerde, ikinci günü annemlerde olacağız. Belki orada 2 gün kalırım. Kardeşim 5,5 saatte kendi arabasıyla İstanbul'dan Adapazarı' na gelebildi. Bayarm trafiği fecaatmış. (nereden duydum ki ben bu lafı )

       Bayramımızı kutluyorum ve sevgiyle, muhabbetle, sağlıkla, huzurla, 2009 yılına yakışan kurban kesimi görüntüleriyle geçen bir bayram ve bayramlar diliyorum ve diyorum ki, bu açıdan da büyükşehirlerde yaşamak zor. Biz burada yıllardır, keseceğimiz hayvanı, kanını görmeden, etlerimiz buzdolabı poşetlerine sığacak şekilde doğranmış, tertemiz ve vakitlice kestirebiliyoruz kurbanımızı. Sabah en geç 10-11 gibi, bu şekilde eve geliyor etler ve dağıtımını biz yapıyoruz.

       Bayram öncesi baklavalarımızı yaptık. Her zaman bir minik tepsilik hamur artar, onu hemen o gün şerbetlerdik. Bu sene tam geldi, hiç artmadı. Normalde tatlı sevmeyen benim bile bir canım istedi ki sormayın. Dün hazır baklava yufkası aldım. Eve gelip hemen yaptım. Daha önce baklava şeklinde yapmıştım, kesimi çok zor olmuştu. Bu sefer rulo yapıp, burma tatlısı şeklinde yaptım, daha kolay ve güzel oldu. Bol ceviz ve tereyağıyla yaptım.

       Şimdilik benden bu kadar. Bayram sonrası görüşmek üzere, sevgiyle, sağlıkla kalın.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Kültürlü Keçe Yüzük...


 Mecburiyetten veya sevdiği için çok okuyanlara gelsin bu parça.

Devamı için başlığa tıklayın.

Kırmızı Kuşlu, Pon Ponlu Boyunluk...


       Boyunluklarım çok beğenildi. Bir tane bile kalmadı. Triko olan Amerika' ya gitti. Diğerleri yurtiçine. İki gündür te çok talep aldım. Bugün kumaş aldığım yerin telefonunu bulup sipariş verebildim neyse ki.

Devamı için başlığa tıklayın... 


24 Kasım 2009 Salı

Yaz Gelsin, Balıklar Gibi Yüzelim...



       Maille, telefonla, yorumlarla beni merak edip ilgilenen arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İyiyim, herşey yolunda, sadece vakit azlığından bloğa yazı giremedim. Merak edilmek güzel şey gerçekten, çok teşekkür ederim. İlerleyen günlerde mahsullerimi paylaşırım.

Devamı için başlığa tıklayın...

19 Kasım 2009 Perşembe

18 Kasım 2009 Çarşamba

Ben Ne Yaptım Böyleeee...


       Geçen günlerden birgün elime bu ipi ve 5 numara şişleri aldım. Biraz ilmek attım. Biraz ördüm. Yanımdakiler ne örüyorsun", dediler. Bilmiyorum, dedim. Bilmediğime inanmadılar ama banane...



Krem Triko Yaka Kolye-1

     


        Kim korkar allerjiden, dedim. Takı yapmaya ufaktan başladım. Metal kullanmadan ya da çok az metal kullanılarak yapılabilecek modeller tasarlıyorum. Yaka kolyeleri yıllar önce de deriden, örgüden, kumaştan yapmıştım. Şimdi yine moda oldu.

 Devamı için başlığa tıklayın.

Ayça Hediyeler Dağıtıyor...



       Ayçacığımı tanırsınız. Hani şu eşi Serhat'la birlikte çiftlerin en mutlu ve özel günlerini fotoğraflayan, Düğün Hikayesi ve şipşirin blogu Ayça'nın Dükkanı'nın Ayça'sı. Ben kendisini ilk10 Marifetten tanıdım. Ben blog yazmaya başlayınca bloguyla karşılaştım. Elim Sende projesinde beraber çalıştık ve üstelik benim grubumdaydı. Geçen haftalardaki Etsy girişimimde bana çok destek oldu. Hala da oluyor.

        İşte bu bizim Ayçamız bugünlerde blogunda bir etkinlik başlattı. Her Pazartesi hediye dağıtıyor.Ayrıntılar ve kurallar için bir ziyaret edin derim.

       Ayça'nın Etsy'deki dükkanı  ve Pasaj'daki dükkanı şipşirin ürünlerle dolu. Bakmadan geçmeyin.


15 Kasım 2009 Pazar

Kuşlu Keçe Pendant


Ne zamandır aklımda olan bir tasarımdı. yaptım,rahatladım :)


Pasaj'a da koydum. Kargo dahil satış fiyatı 17 lira...


İğne Oyalı Yüzük ve Kolye...




       Bu yüzük de daha önceki serinin ( mavi, yeşil, opak  ) devamı. Çek camı, doğal taş ve iğne oyası kullanarak yapmıştım.
  
      Kolyeyi de yine o zamanlar yapmıştım.



12 Kasım 2009 Perşembe

Pasaj Satışlarım :)


       Öncelikle fotoğrafların kalitesizliği için özür dilerim. Yarın sabah kargolayacağım. Fotoğraf çekmeye fırsatım olmaz,  gece çekim yapınca  da böyle oluyor.


       Pasaj'da bu hafta 3. satışımı yaptım. İkisi blogger iki ayrı arkadaşa gitti. Daha doğrusu biri gitti. Diğeri de yarın yola çıkacak. Tombul mavi kuşum ve kuşlu siyah boyunluğum satıldı. Bugün de başka bir Pasaj kullanıcısı tarafından kelebekli yüzüğüm satın alındı. Müşterim kelebeğe gülen bir ağız ilave etmemi istedi. Neden daha önce bunu ben düşünmemişim onu da bilmem. Sonuçta dükkandan kalan alışkanlık, tüm siparişleri mümkünse elimdeki örneği göndermek yerine yeniden yaparım. Kuşlu boyunlukta bu geçerli değil, çünkü o kumaş tekti. İki yüzüğü de yeniden yaptım.


       Gülen yüz isteyen müşterimin yüzünü biraz daha gülümsetebilmek için keçeden gülen bir yüz yaptım. Sonrasında bu broş çıktı ortaya. Paketimi bu şekilde hazırladım, yarın yola çıkacak.

       Yaptıklarımı satmaya çok alışık olmama rağmen Pasaj'dan kısa zamanda böyle güzel sonuç almak çok hoşuma gitti. Darısı tüm el emeğini satan arkadaşlarımın başına...Ayrıca bugün akşam üstü bir iş teklifi aldım. Haftanın 4 ya da 5 günü için. Eşim gelince onunla da konuşup, şartları düşünüp karar vereceğim. İçim kımıl kımıl oldu :) Olumlu cevap vermesem bile bu teklif hoşuma gitti.

       Bu arada kendime birkaç kışlık aksesuar diktim. Paylaşacaklarım çok birikti, fotoğrafımı ve nazımı çekecek birini bulursam yakında paylaşırım.

Sevgili Günlük- Dikkat Çok Dertli Bir Yazı... Hatta Dikkat Yüksek Gerilim...

        Belki vefasızım, belki duyarsızım, belki hiç iyi dost değilim, belki neysem neyim... Evet ben iyi bir dost değilim. Dostluk kurduğum kişilerle aramda bilinçli bıraktığım mesafeler bu yüzden. Kaldıramıyorum fazlasını. Hesap vermek, sitem dinlemenin adı dostluksa ben kimsenin dostu değilim, olamam da. Bağımlı olmayı da sevmiyorum. Çünkü dert dinlemeyi sevmiyorum. Dert anlatmayı sevmediğim için belki. İnsanların saçma sapan şeyleri büyütüp, dert diye ballandıra ballandıra bana anlatmalarından nefret ediyorum. Bunları zevkle dinleyecek tipler var, gidip onlara anlatsınlar. Şu sıralar şu aptal Kasım ayını atlatmaktan başka derdim yok. Varsa da yok. Var diye adını koyduğunuz şeyi yokedemiyorsunuz çünkü. Onun için ben hep hayatımda sorun yokmuş diye düşünür, öyle hayal eder, öyle davranırım. Kendi dertlerimi bile itelerken başkalarınınkini dinliyor olmak beynimin içindeki damarları resmen tek tek gerip, çöpleştiriyor. Gerçekten o seans sonrası halim bu...Dün gece hayatımda ilk kez tansiyon ilacı aldım. (Tansiyon ilacı çok tuvalete götürür derdi, büyüklerimiz, doğruymuş.)

       Düşünüyorum, bazılarınınki gerçekten dert. Offf, diyorum dinlerken, bende çözüm yok, fikir yok, teselli verecek durumda değilim. Bu da aynı etkiyi yapıyor. Elimden gelen iki satır laf etmek onu da yapamaz oluyorum. Yorum dahi yapamıyorum. 

       Biliyorum okuduklarınızdan birşey anlamadınız. Zaten sadece içimi dökmek için yazdım. Tıpkı çocukluğumdan web günlüğü tutana kadarki, gerçek günlüklerime yazdığım gibi...  

      Hafta sonu kışlık eve geçeceğiz. Geçen hafta evi temizlettik. Eşyalarımı toparlıyorum yavaş yavaş. Çatıyı toparlamak için çıkıyorum, birşeyler dikip, daha da dağıtıp iniyorum. Eşim 3 gündür yurtdışında ve bu gidişi bana bu sefer çok koydu. Burnumun direği sızladı, ilk kez gitmeden önce ve gittikten sonra arkasından ağladım. Ağlarken düşündüm, ne çok zamandır ağlamamışım. Aklıma hep kötü şeyler geldi. Yazarsam gerçekleşmez, diye yazıyorum. Sağ sağlim eve dönmesini çok istiyorum. Günde 2-3 kez arar. Bu akşam aramadı. Ben aradım. Açmadı. Hah dedim, birşey oldu. 15 dk. geçti tekrar aradım, türlü senaryolar eşliğinde. Neyse açtı, konuştuk. Kasım mı, Merkür mü neyse bunun sebebi, gitsin buradan... Kendimi geri istiyorum.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Oyuncaklara Devam



Bu bebeklerden kalan çorapları en küçük parçasına kadar değerlendirdim. Komşumuzun bebeğine hediye ettim. Bu seferkinin başlığını biraz büyük yapmışım. Yukarıdan toplayıp içine elyaf doldurdum. Toplu model oldu. Kedi ve balığı özellikle ince çalıştım. Bbeklerin elleirne kolayca alıp, rahatça kemirmeleri için...
En son kalan elyafla da pazen arabayı yaptım.
Fotoğrafa tıklayın, büyüsün.

10 Kasım 2009 Salı

Neyin Altına İmza Atacağım?

       İlk olarak yazayım bunu yapan arkadaşlar sakın kişisel algılamasın. Kendi alanıma kendi doğrularımı yazma gereğini hissettim, hepsi bu...

       Belirli gün ve haftalarda tüm bloglarda aynı konuda örgütlenmeler olur. Hemen her blogda o günün anlam ve önemini belirten kişisel yazılar da olur. Sonuçta herkesin birleştiği nokta aynıdır. Bu hafta da gündemimiz 10 Kasım'dı. "Altına imzamı atarım" sloganlı bir paylaşım zinciri vardı.

       Nedense hep bu tür örgütlenmelere uzak durdum. Uzak durma nedenim getireceği faydanın ne olduğunu fazla sorguluyor olmamdı. Attığım imzanın bir işe yarayıp yaramadığını çok merak ederim ben.  Mitinglerin, yürüyüşlerin ses getirmek, haberlere konu olmak, 1-2 gün üzerinde konuşulmak dışında, sadece katılanların kişisel manevi tatmini, vicdan rahatlamaları için katılımda  bulunulduğu duygusu içimi kemirir, durur. Topladığımız imzalardan da Atamızın haberi olmayacak, bu bilimsel bir gerçek. Kendi kendimize "biz toplandık, şu kadar kişi olduk", demek için de böyle organizasyonlara katılmak bana anlamsız geliyor.

       Vatandaş olarak üzerimize düşenleri ne derece yaptığımız beni daha çok düşündürüyor.

       Atamız ve gönüllü ekibi (şimdi istesek te o  ekibin binde biri kuvvet gösteremiyoruz) çünkü gönlümüz yetmiyor, çünkü zoru bilmiyoruz, yaşamadık)  bizlere bizim olan bir vatan bıraktı.
 Kıymetini biliyor muyuz?
Bunun ne demek olduğunun farkında mıyız?
Topraklarımız, değerlerimiz normal birşeymiş gibi,
marifetmiş gibi satılıyor, topraklarımızın altındaki madenler, üstündeki faydalı otlar yabancıların kullanımına tahsis ediliyorken biz bunun için yürüdük mü? Toplandık mı? İmza topladık mı? Biz günlük yaşamayı seven milletiz. Geleceğe yatırımı sadece banka hesaplarımızdaki para, ev, araba vs... sanıp, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla kış uykusundan bir ömür uyanmadan uyuruz ki; toprak konusu sadece bir boyutu koskoca konunun...


       İnanıyorum, hepimiz tüm samimiyetimizle sesimizi duyurmak için kendi çapımızda birşeyler yapıyoruz, yaptığımızı sanıyoruz. Fakat duyması gerekenler bizi duyuyor mu arkadaşlar? O duyması gerekenlerin yetkili pozisyonunda olması, onların duyması keyfiyetine bağımlı oluşumuz benim içimi şişiriyor. Yine seçim olsa ne değişecek? Kimi seçeceğiz bizi duymaları için? Ben bıktım kısır döngüden, çaresizlikten, alternatifsizlikten. Daha iyisi olmadığı sürece halk güçlü olana,  borusu ötene mahkum olup, yine onları seçecek değil mi? Peki bugünlere pat diye mi gelindi? Bir sabah uyandık ta mı olduk? Hayır aslında biz hiç uyanmadık ki... Hala uyuyoruz.

        Atamızın izinden zamanında sadece sözle değil gönülden gitmiş olsaydık bugün bu çırpınışlara gerek kalmazdı. Başımıza getirdiklerimize kendi özgür irademizle karar verdik, başımıza gelenlere bakın. Ülkeyi bölenlere aydın dedik, taviz verdik başımıza gelenlere bakın. Şu sıralar televizyonlarda mizah programlarına kadar hepsi pkk yanlısı söylemler yapıp, Kürt açılımını pohpohlarken benim tek elimden gelen kanalı değiştirmek... Kürt tv. açmaya gerek yok, zaten çoğu kanal, çoğu program onlara çalışıyor, tek farkı Türkçe yayın yapıyor olmaları. En güvendiğim haber spikerleri bile kişisel yorumlarında tavizkar konuşuyorlar. Kürtlerle bir problemim yok. Kız alıp-verip akraba da olduk. Sonuçta insan insandır. Fakat milliyetçilik adına kan dökülüyorsa, bu da marifet gibi, gözdağı gibi övünerek konuşuluyorsa, buna taviz veren de bu ülkeyi yönetenlerse, en milliyetçi geçinen parti başkanı bile gidip ahmet türk denilen adamın elini sırıtarak , milletvekili oluşunu tebrik ediyorsa, bunları alkışlayınca aydın olunuyorsa, hoşlanmadıkları olaylar olduğunda yine aydın geçinenlerimiz, ülkeyi terk etmekten bahsediyorsa oturup ciddi bir şekilde düşünmek gerek. Anadolu'nun cahil dediğimiz insanı o aydınlara 100 basar.

       Millet bilinci sadece Kurtuluş Savaşı' na özgü bir oluşum olmamalı. Onun adı savaştı. Ondan sonra da bu ülkede hep savaş oldu. İçimizde üstelik. Dışarıdan bakanların poposuyla güldüğü iç çekişmeler yaşadık-yaşıyoruz sürekli. Toplama uluslu Amerika bile vatan-millet kavramlarına şu anki neslimizden daha bağlı. Zaten sürekli vatan, millet, bölünmezlik laflarını ediyor olmamız bunların eksikliğinden kaynaklanmıyor mu? İnsanın doğasırdır; kendinde eksik olanların sözünü eder hep. Sonradan zengin olanların dilinden para düşmez,  namusundan şüphe duyanların dilinden namus, vs...

        Hep bölünmeye müsait aralıklar, mesafeler bırakmadık mı aramızda? Bıraktık, hem de övünerek. Şimdi dövünerek milletimizi, milliyetimizi, ulusal bilincimizi arar olduk. Dışarıda aramadık mı düşmanı, içimizde yüzbinlerce düşmanı ellerimizle besleyip, göklere çıkarırken... Ülkede çözülmesi gereken, gözümüze sokulan birsürü problem varken bizler saçma sapan meselelerle oyalanmadık mı?

        Geldi bir 10 Kasım daha... Benim yüzüm tutmuyor "Atam izinden gidiyoruz", demeye. Ya sizin?
 

9 Kasım 2009 Pazartesi

Karaoke Yapalım, Yaptıralım :)

Karaoke sitesi buldum.Karaoke müziklerinin çeşidi ve  kalitesi çok kötü. Düğün salonlarında çalınanlar gibi, üstelik ses te kötü. Serbest stilde de sert sessizler ıslık gibi çıkıyor ama eğlenceli. Deneyin, bakın :) Benim denememi kutuya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Çoraptan Bebek Yaptım

       Cumartesi günü akşam üzeri alelacele yaptım bu bebekleri. O akşam Naz' ın doğum günü kutlaması vardı, hediyesini önceden almıştım ama gitmemize 2 saat kala aklıma düştü bu bebekler. Geçen hafta sırf bu proje için çorap almış ve yıkamıştım. Annem de "artık bebeklerle çok ilgileniyor", demişti telefonda. Yapmam lazımdı acilen...

       El yapımı oyuncakları hep çok sevdim, oğlum için de çok oyuncak yapmıştım. O zamanlar böyle herşeyin fotosunu çekme alışkanlığım yoktu, arşivleyemedim. Erkek çocuklarına yapacağınız oyuncaklar sınırlı. Hazır kızımız varken tüm giyim, süsleme, aksesuar, bebek vs... heveslerimizi alalım. ( Naz için bu konuda çok hayalim var. İlk ojesini ben alacağım, ilk aşkını bana anlatacak, vs... Aannesiyle anlaştık bu konuda, o da tamam, dedi :) )



       Konuyu dağıttım yine... Neyse işte ilk önce pembe bebeği yaptım. Sonra aklıma Naz' ın kuzeni  Duru geldi.  O da 4 yaşında. Mavi çoraptan bir bebek te ona yaptım.

       Bebeklerin kafasında görünen saç, başka bir çorabın burun kısmı. Pembe bebeğin totosu çorabın topuk kısmı. Mavide o kısmı içten diktim. Şapkalar çorapların burun kısmı. Pembede bacakları ayrı çalıştım, mavide birleşik, sadece dikiş geçtim. İçlerine silikonlu elyaf doldurdum.

       Boyun kısmını birleştirmekte zorlandım biraz. Bu akşam bir bebek daha yaptım. Onda başka bir teknik uydurdum, daha kullanışlı ve kolay oldu.

      Yüzünü işledim.

      Bebeklere paket bile yapmaya fırsat olmadan eşim geldi ve gittik. Ada meraklısı çantanın üst kısmında duran bebekleri görünce aklıma kıskanabileceği geldi. Neyse ki, "aaa bebekmiş", diyerek ilgilenmeden çekti, gitti. Naz' ın bütün hediyelerini o açtı. Çoğuna sahip çıktı. Pastanın mumlarını 10 kez yaktırıp, üfledi. İlgiyi Naz' a kaydırmamak için elinden ne geliyorsa yaptı. Ada' yı evindeyken daha bir seviyorum ben. Evinde çok daha tatlı oluyor nedense. Evine çok yakışıyor, diye tabir ediyorum ben bunu. En sonunda yoruldu, cdyi takıp Caillou izlemeye kuruldu. Dedeler, amcalar, babalar, abiler, halalar, teyzeler, anneanneler, babaanneler vs... herkes mecburen tüm gece Caillou izledi :)




       Aslında bun lar geri dönüşüm projeleri ama bizde böyle renkli çorap yoktu. Ben genelde düz renk patik çorap kullanıyorum. Evde olsa da kullanmayı düşünmezdim, çünkü bebek oyuncağı olacağı için kullanılmış materyal kullanmak istemezdim. Çorapları yeni aldım ve yıkadım. Naz her bulduğunu ağzına sokuyor çünkü.

       İkisi de bebeklerini çok sevdiler. Naz' ın yüz ifadesi çok komikti. "Ayyyy", diye diye sarıldı bebişine...