Sayfalar

29 Eylül 2009 Salı

Cappy Kızı ve Lemoneros...

       Geçtiğimiz Perşembe günü bir kargo paketi aldım. Ondan önce cep telefonuma kargo şirketinden tarafıma kargo gönderisi bilgileri olan bir sms aldım. Yanlışlık vardır ya da katalog-broşür vs... dir dedim. Küçük bir kutu geldi.

       Paramarka' dan geliyormuş. Cappy'nin yeni kampanyasıyla ilgili bir aktivite varmış. Sanırım 1.5-2 aydır olan bir aktiviteymiş. Neden bugüne kadar beklemişler onu da anlamadım. Neyse paketi açtım, bir şişe Cappy Limonata, 3 renk Playdough oyun hamuru, bir de gerçek limon çıktı. Limonata içmek için, limon "gerçek limon tadı" manasında, eh bu oyun hamurları da ne, Ada' ya veririm derken, içinden çıkan broşürü okuyayım, dedim. Okuyunca bir mutlu oldum ki anlatamam. Limona hamurlarla veye istediğimiz başka malzemelerle bir karakter tasarlamamız isteniyordu. Tasarladığımız karakter fotolarını siteye yükleyip, yarışmaya katılacaktık.



Dağcı Cappy
      Ödül ne falan diye bile bakmadım inanın. Tam benlik, dedim. Dedim ama düne kadar elime almaya fırsatım olmadı. Sonra internetten takip ettiğim kadarıyla ödülün Nintendo Wii olduğunu öğrendim. Ben çok ilgilenmedim de oğlum pek bir sevindi. O günden beri bana fikirler buluyor, malzeme temini için kendini yırtıyor. :) Dün de okuldan gelip "ne yaptın bakalım, şunu da yap, bunu da", dedi. "Evde limon bitti", dedim.

       Başka zaman ekmek almaya oflaya puflaya giden "sevgili oğlum" gönüllü limon almaya gitmek istedi. :) Neyse ben dün karakterlerimi yaptım. Siteye yükledim. Az önce onay geldi.

       Çalışmama bir göz atıp oy vermeye değer görürseniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Sıkılmayacağınıza garanti veririm. Video şeklinde yükledim. Fona da Fool's Garden'ın çok sevdiğim parçası, konsepte de pek uygun Lemon Tree' yi koydum.

İzlemek ve oylamak için link burada. Üye olmadan videoyu göremiyorsunuz.


       Siteye üye olmak çok kolay ve zahmetsiz. Üstelik hepinizin faydalanabileceği, çok aktif bir site. Oylama ve yorumlardan da puan kazanabiliyorsunuz. Daha sonra bu puanlar paraya çevrilebiliyor.

Cappy Kızı





Lemoneros


 
 

Bebekleri ve ortamı gerçek limondan, tel, polimer kil, oyun hamuru, boncuk, keçe vs. malzemelerden yaptım. Şezlong mukavvadan. Şemsiye çanta sapı, konserve kapağı ve püskülden. Cappy Kızı'nın saçları da püskülden.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Keçe Tablom - Türkan Şoray :P



En sevdiğim tablom. İlham kaynağım Cemil İpekçi. Onun çizimlerindeki kadınlar fazla erkeksiydi. Ben çizdiğim eskizde hatları biraz daha yumuşattım. :)

Arka fonu ben de dolu dolu çalışmak istedim fakat bu sefer kadın figürü gölgede kaldı. Keçenin boyutlu oluşu arka fonda hangi kumaşları kullandıysam çok karmaşa yarattı. En sonunda çerçevecimin de katkısıyla, kadife fon ve paspartuyla olayı tamamladık.

Aşağıdaki resim idolüm Cemil İpekçi' ye ait. Onun altındaki eskizi ben ondan esinlenerek çizdim.
Diğer resimleri için buraya tıklayabilirsiniz.








Kadın figürünü öyle bir anda yapmadım. Tüm kış boyunca gidip gelip yukarıdaki hale getirdim. Broş olarak yaptığım aşağıdaki çalışmayı sonradan saçına takmaya karar verdim. Küpeleri de o aşamada yaptım. Fona karar verene kadar yaz geldi :)
İlk görenler Türkan Şoray'a benzettiler. Filiz Akın'ı da yap, diye istek geldi :)





27 Eylül 2009 Pazar

Sevgili Günlük- Ada Sözlüğü 1


yer mantarı ADA



şöfor ADA

tatilci ADA

Kornavida = Tornavida

Yektup = Mektup

Baynu = Banyo

Tulelet = Tuvalet

Devkuşu = Devekuşu

muzur ADA

Bişey olmaz = Bişey değil (teşekküre karşılık)

Önemli olmaz = Önemli değil (özür dilerime karşılık)

Teefon = Telefon

Güzel ev = Yazlık ev

Çirkin ev = Kışlık ev

Vuulu fırça = Pilli diş fırçası

Vuuu = Şarjlı süpürge, saç kurutma makinası

Sükürbe = Süpürge


Bisalak = Bilgisayar

yaramaz ötesi ADA


bebek ADA

uyku mahmuru ADA

Civiti = Tweety

Moonez = Mayonez

Meeme susu = Meyve suyu

Güzel kaave = Nescafe

Çirkin kaave = Türk kahvesi

Adampazarı = Adapazarı

İngilbus = İstanbul- İngiltere arası birşey


abisinin ADA' sı

26 Eylül 2009 Cumartesi

Kankalarla Buluşmak: Paha Biçilemez :P


Son zamanlarda izlemekten kendimi alamadığım reklam. Master Card'dan.
Kankalar öyle tatlı ki, biraz daha uzun sürmesini istiyor insan.
Kredi kartı kullanımıyla çelişen bir mesajı olup, kendisiyle çelişse de güzel olmuş.
"Kankalarla buluşmak,:p paha biçilemez"
"Paranın satın alamayacağı şeyler vardır" sloganlarını sevdim.

Reklam müziği de çok güzel. Merak edenler için George Clinton'dan "We Want the Funk" mış.
Orjinal müziği izlemek ve dinlemek için TIKLAYABİLİRSİNİZ. 
Reklamı izlemek içinse buraya tıklayabilirsiniz.

Reklamın orjinalini izlemek içinse buraya buyrun.

Bu arada şu anda farkettim ki; yeni düzenlemede bloggerdan video yükleme seçeneği kalkmış. Var da ben mi görmüyorum yoksa? (Şaşkın smiley)

Sevgili Günlük- Eski Camlar...


Bayramda annemlerden yine bir sürü şey topladığımı yazmıştım. Bu klasik cam meyvelik te onlardan biri. Mutlaka çoğumuzun evinde çeşitli renklerinden olmuştur bir zamanlar. Eşim de görünce "bizde de kahverengi olanı vardı", dedi.

Eski eşyaları kullanmayı yeni birşeyler almaktan daha çok seviyorum. Fakat herkesin eskisini değil. Enerjisinden emin olduğum, bana-bize, tanıdığım ve sevdiğim insanlara ait yaşanmışlıkları olan eşyalardan başka ikinci el sokmam evime. Eşyaların oldukları ortama duygusal anlamda iyi ya da kötü bir şeyler kattığını hep düşünmüşümdür. Kendi el emeğim olan eşyaları kullanmayı da çok seviyorum. Nasıl güzel duygularla yapıyorum onları. Bunun pozitif enerji adına mutlaka bir geri dönüşü olmalı ve olduğunu da hissediyorum.

Bu cam meyvelik de çocukluğumdan beri yaşadığım bütün evlerin çeşitli yerlerini süsledi, durdu. Babamın memuriyeti sebebiyle o kadar çok ev değiştirdik, taşınırken kırılmadan bugüne gelmiş.

Bazı evlere gidince oraya buraya atılmış, güzelim eski eşyaları görünce de hep içim cız eder. Birçok insana garip gelen bu  eskiye merakım, verdiğim değer beni çok manevi anlamda çok mutlu ediyor.

Annemin kestiği upuzun saçı da sandığında durur. Ondan kendime çıt-çıt yaptırmayı da düşünmüştüm. Fakat gerçek insan saçı kullanmanın dinimizce sakıncalı olduğunu okuduktan sonra bu planım suya düştü. İnsanın her zerresine duyulan saygı nedeniyle, başkasına ait insan saçının kullanılmasının yasak olduğu, hayvansal ya da yapay kılların bu amaçla kullanılabileceği yazıyordu bir ayette. Tam da çıt-çıt yaptırmayı düşündüğüm bir dönemde o ayeti okumamın tesadüf olmadığını düşünerek, vazgeçtim.

25 Eylül 2009 Cuma

Yeni Bir Önizleme Daha...



Yine yeni bir önizlemem var. Gördüğünüz gibi stencil yaptım. Stencil kalıplarını kendim çizdim, kendim kestim. Kalın dergi sayfaları kullandım. Kumaş koyu renk olduğu için önce örtücü uyguladım. Sonra renklendirdim.
İlk fotodaki örtücüye ait beyazlıkları fırçayla rötuşladım.
Diktim ve bayramda giydim.
İlerleyen günlerde tamamını görebilirsiniz.


Keçe Tablom- İçimden Geldiği Gibi....

 
Yine geçen kış yaptığım keçe tablolarımdan ikincisi. Birincisi buradaydı.



Çalışırken başlıktaki gibi içimden gelişine göre yaptım. Keçeye el dikişini çok yakıştırıyorum. İlk keçe dikişimi bu dairelerle yaptım hatta. Tablo yapmak niyetiyle başlamamıştım. Yaptığım alıştırmalıkları bu şekilde değerlendirmiş oldum.
Sonrası zaten iğne yastıklarımı yaparken yeterince el dikişi çalıştım. Bıktım mı? Hayır bıkmadım :)
Bunu da diğerleriyle birlikte daha geçenlerde çerçeveciden aldım. Tüm çerçeveleri aynı model ve renk seçtim.
Özellikle camla kapatmadım. Keçenin dokusunu hissetmek ve hissettirmek istedim. Zaten hemen hergün toz alan, gün aşırı ev süpüren bir tipim. Korumanın zor olmayacağını düşündüm.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Sevgili Günlük- Bayram Raporu- Günün Blogu Olmuşum :)

1 saat kadar önce eve girdim. Çantaları yerleştirdim. Maillerime bakarken Bloxoo'dan bir sürü mesaj gelmiş, şaşırdım. Bayram mesajlarıdır derken, bir de baktım "günün blogu" seçilmişim. Kategorimde 4-5. sıralardayken bile olmamışken, bloggera giriş sorunu olup tek-tük ziyaretçi alır bir haldeyken, ne yaptım da oldu bilmiyorum ama olmuşum işte.


Bayram her zamanki gibi yoğun geçti.  Her bayram annemlere giderken, annemlerle daha birgün önce görüşmüş bile olsak, eve yaklaştıkça kalbim yerinden çıkacakmış gibi atar, bir an önce uçup gitmek isterim. Bu bayram çok misafirimiz geldi. Biraz da geç kaldık annemlere gitmek için. Her bayram da mutlaka pasta alıp gideriz. Pastanenin önünde, arabanın içinde eşimi beklerken zaman geçmek bilmedi. Geçerken dedemlere uğradık, hemen kalkmak istedim. Bir an önce annemlere gitmeliydim. Yoldan aradım "15 dk. sonra oradayız", dedim. Her zamankinden daha da pırpırdı yüreğim. Eve anahtarla girdim, kapıda kimse yoktu, şaşırdım. Genelde kardeşim, Ada güle oynaya kapıda, hatta annem balkonda bekler bizi. Koridorda kardeşimin eşinin beyazlamış yüzü ve koşuşturmasıyla dona kaldım. "Fenalaştı, fenalaştı, çok fena" diye sağa sola koşturup duruyordu. Sabah babam bağırsakları bozulduğu için acile gitmişti, onu biliyordum, babam fenalaştı sandım. Babam bu nedenle sık sık halsiz düşüp, yatar çünkü. Odaya girdim, annem upuzun yatıyor, herkes başında ağlıyor, erkek kardeşim kilitlenen çenesini açmaya çalışıyor.

O anı bir daha yaşamak istemem. Annem kimseye söylemeden boş bir odaya kendini atıp, baygınlık geçirmiş. Olay henüz olmuş. Eşim 112 yi aradı. Trafik kazası olmuş 2 ambulans ta oradaymış, "daha uzak bir ilçeden ambulans yollayalım ama yarım saati bulur", dediler. Telefonla yardımcı olmaya çalıştılar. Gerçekten  çok ilgilendiler. Biz bu arada aile doktorumuzu çağırdık, annem de yavaş yavaş ayılmaya başlamıştı. Bizi duymuş. "Ambulans istemiyorum", diye işaret etti. Doktor muayene etti. "Kolitten dolayı ağrı şokuna girmiş", dedi. O gün bel korsesini de takmış, o da diyaframa baskı yaptığı için ağrısı çoğalmış. Kalp krizi belirtileri vermiş. Annem arada oluyor böyle ama biz yanında olmuyorduk. Babamlayken olmuştu birkaç kez. Sanırsam da genetik. Aynı şey, 2 teyzemde ve bende de var. Kolit sancısından kaç kez bayıldığımı hatırlamıyorum. Hatta bir keresinde ben de bayram sabahı bayılıp, koridorda halıfleksin üzerine düşmüştüm. Düşmenin şiddetiyle sert halı yüzümü fena halde zımparalamış, kaç gün yüzümde, kollarımda morluk ve çiziklerle gezmiştim. Teyzemse bir sabah postacıya kapıyı açıp bayılmış, postacının ödünü kopartmıştı. Annemse bayılacağını anlayınca kendine yumuşak bir yer seçmiş.

Annemi yalnız bırakmamak için, dün dönecekken, birgün daha uzattık dönüşümüzü. Yarın zaten okullar açılıyor. Maraton başlıyor. Yarın oğlumun yeni okulunda yeni arkadaşlarıyla ilk günü.


Hava çok soğudu. Annemler kaloriferleri yakmıştı bile. Ben de ufoyu çatıdan indirsek mi diye düşünmekteyim.

Annemlerden yine bir şeyler toplayıp getirdim. Eskiden herkesin evinde olan cam büyük meyveliklerden biri annemlerin üst katta öyle durup duruyordu. Bugün anneme "ben bunu alıyorum", dedim. "Ne istersen al", dedi. Pek mutlu oldu. Getirdim, salondaki masamın üzerine koydum, çok yakıştı. Bir de rahmetli anneannemle annem ve babamın olduğu küçük bir fotoğrafı çaldım. Büyütüp, anneme sürpriz yapacağım. Bir sürü de kumaş verdi annem.

Hamiş: Bu sıralar 10 Marifeti sıkı takip edin, ödüllü aktivitelere hazırlıklı olun :)

18 Eylül 2009 Cuma

Keçe Tablom-Kuşlar...


Geçen kış yaptığım keçe tablolarımı çerçeveciye götürmek ve almak yaklaşık bir yılımı aldı. İnat ettim, çerçeveletmeden göstertmedim işte :) Fakat çerçevecimle iyi anlaştık. İşinin ehli bir adamdı. Çok ta temizişçilik yapmış. Paspartuyu kadife seçtim, keçeye çok yakıştı.
Tıklayın büyüsün bu arada...


Kahverengi keçeyi kuş şeklinde oyarak kestikten sonra battaniye nakışıyla kontur geçtim. Alt kısma siyah kumaş monte ettim. Diğer süslemeleri dışa doğru boyutlu çalıştım. Derinliği ve yüksekliği olan bu sanat eseri :) çıktı ortaya. Kendimden korktum o an :)

En sevmediğim renklerle çalıştım. Turuncuyu özellikle hiç sevmem. Keçe çalışmaya yeni başlamış olmam sebebiyle elimde kısıtlı malzeme vardı. Fakat bitince sevdim, yerine de çok yakıştı. Keçelerim %100 doğal keçe ve doğal olarak oldukça kalındı, ütüyle incelttim. Çıkan kokuyu hatırladıka içim fena oluyor.

Bloggerdaki sorun tam anlamıyla çözülmediği için post yazasım gelmiyor. Sırada 2 tablom daha var. Biri soyut,diğeri de blogun solunda Türk Kadın Blog Yazarları gadgetimdeki avatarım, nam-ı diğer Türkan Şoray. Duruma göre önümüzdeki günlerde onları yazarım.

Yarın sabah Naz bana geliyor. Bakıcısı memleketine gitmiş. Yarın çocuklu bir kadınım. Bu akşamdan yarınki işlerimi ayarladım. Gündüz olan kuaför randevumu da geceye aldım. Ramazanda gündüz kuaför çekilmiyor zaten.

Böreklerim pişti. Mutfaktan güzel kokular geliyor. Sahurda kol böreği var, tabii kedi gibi bekleyen aile efradından sahura kalır mı bilinmez...

16 Eylül 2009 Çarşamba

Ten-Ten


 
Bu tabloyu oğlum geçen yıl Teknoloji -Tasarım dersinde yapmıştı. Bez tuval üzerine önce tüp şeklindeki rölyef macunuyla desenler çizip, kuruyunca boyamıştı. Böylece kendinden çerçeveli bir tuval ortaya çıktı. Sonrasında en sevdiği kahramanın kitaplarından birinden fotokopi çektirip orta kısma beraber yapıştırdık. Kağıt olan kısım ortayı tam kaplamıyordu. (Dikkatli bakarsanız kağıdın sınırlarının kabarıklığı belli oluyor) Kenarlarını boyayarak tamamladım, çöldeki ayak izlerini ve çerçeve kısmındaki eskitmeleri yaptım. Teknoloji-Tasarım dersi, yardım etmeyi en sevdiğim derslerden biri :)


Sağ alt köşede oğlumun imzası var.

Bloggera Giriş Sorunu Yaşayanlar...

           Kaç gün oldu saymadım bloguma ve birkaç blog hariç hiçbirine giremezken, inat edip değiştirmeye tenezzül etmediğim DNS ayarlarımı değiştirip bloguma normal şekilde (biraz ağır ama) girmiş bulunmaktayım. Ohh be...

           Denemek isteyenler buradan girip, uygulayabilir.
 
          Gerçi yarın ne olur bilinmez, sebep ne kimsenin bir açıklama yaptığı yok, fakat birçok blogger aynı durumda. TTNetten şüphelenenler çoğunlukta. Günah ta almayalım mübarek gece :)

  .       Biz bugün sitecek Kuran-Kerim hatimimizi bitirip, bu gece bağışladık, ağlaştık. İki senedir Türkçe mealden okuyorum. Çok tat aldım, herkesin uykusu gelirken, ben cin gibi okuyorum. Çünkü yazılanlar çok güzel ve çok anlamlı. Kadir Gecenizi tüm kalbimle kutlarım, dualarınız kabul olsun, melekler başınızdan ayrılmasın, katı katı sevap yazsın. Allah herkesin ibadetlerini kabul etsin. Biraz burada takılıp tekrar ibadete dönmek istiyorum. Bin aydan daha hayırlı bu geceyi iyi değerlendirmek lazım. Nafile yüz rekat,bin rekat namaz kılacağınıza bol bol Allah'ı zikretmek, tövbe, salavat ve şükür tesbihlerini zikretmek ve kaza namazı kılmak gerekiyormuş. Bu arada zikir beyin hücrelerini bilimsel olarak açıp, feyz almayı sağlıyormuş. İçimize işleyerek, huşu içinde ibadetler yapmamızı ve feyz almamızı tüm kalbimle diliyorum.

         Yazılacaklar birikti. Şimdilik bir ceee demek yeterli. Çok özledim blogumu. İşte böyle...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Neler Oluyor ?

Arkadaşlar dün akşamdan beri kendim olmak üzere hemen hiçbir bloga giremiyorum. Şimdi baktım da yazı yayınlayan arkadaşlar var. Demek sorun bende. Şu anda ktunnelden giriş yaptım. Ne yapmam lazım?

10 Eylül 2009 Perşembe

Sevgili Günlük- Balık Muhabbeti...

     ÖNCE

         Bu akşam sezonun ilk balığını yedik. Eylülle Mart arası açık olan sezonluk favori balıkçı tezgahına hevesle dalıp balık seçmeye başladım. Buzlu Norveç palamutlarını görünce hiç hoşlanmadım. Yok mu sezon palamutu,dedim. Gece tutulmuş, taze olduğu her yerinden belli olan palamut ve levrek aldım. İftarda balık yenmez, ıyyk, diyen eşime inat, onun başka yere iftara davetli olmasından faydalanıp, oğlumla afiyetle yedik. Onun da giderken gözü kaldı ama geçmiş olsun, dedik :) Yine ekmeğimi kendim yaptım. Tazecik ekmekle balık pek güzel gitti.

       Sonrası çay, incir, çilek, Çitliyo derken gelen umumi çağrıyla :) 10 tur yürüdük. Kaç gecedir 6 da bırakıyorduk, bu akşam iyi oldu.
SONRA :)
          Öğleden sonra başlayan gök gürültülü yağmur bizi bayağı korkuttu. Şimdilik çok yağmur yağmadı. Sabah 4:00 ten sonra çoğalacakmış. Bugün hep dua ettim, sel felaketini yaşayanlar ve şehitlerimizin aileleri için... Buralara selin uğramaması için de tabii. Televizyon izledikçe içim fena oluyor. Neler yaşadı insancıklar. Cumaya daha da artacakmış. Allah hepimizi korusun. Yağma görüntüleri ise tiksindirdi, insanlığımdan utandım.
Yarın sabah 9:30 da (yani bu sabah) kanal D' de canlı doğum yayını var. Ben izlemek istiyorum bu güzelliği. Merak edenler kaçırmasın...
  

8 Eylül 2009 Salı

Sevgili Günlük- Ekmek Yapma Makinası Aldım, Büyüyünce Şişko Olucam :)

       Geçen hafta artık dayanamayarak ekmek yapma makinası siparişimi verdim. Rondom kırılmıştı. Onun için bakınırken indirime giren bu makinayı seçtim. Önce Tefal seçmiştim. Sonra yorumları okuyunca Beko'da karar kıldım. İnternetten alışverişi bu nedenle seviyorum. Genelde satıcının sözleri yerine, kullanıcıların tecrübeleri ürünü alıp almamamda etkili oluyor. Üstelik buradaki mağazalarda iki ürünün de fiyatı 20-30 lira fazlaydı. Netten sipariş verdim, kargo bedeli de ödemedim.

       Gittigidiyor'dan sipariş verdiğim minyatür bakır eşyalarım da bugün geldi. Çok ta beğenmedim açıkçası, üstelik kargo anlaşmalı diyordu fakat, yüksek bir kargo bedeli ödedim. Yarına aynı kişiden açık arttırmada kazandığım iki ürün daha gelmesi gerekiyor. Aynı satıcı iki ürünü ayrı ayrı kargolamış gibi görünüyor sayfamda, eğer öyleyse bu onunla son alışverişimiz olacak :(

       Neyse gelelim sonuca. Rondonun yerine mutfak robotu siparişi vermiştim. Beklediğimden devasa birşey geldi. Bugün annemin hamur halinde verdiği tarhanayı çektim. Mis gibi tarhana kokuyor ev şu anda. Çekerken içine azıcık boy otu, pul biber de ekledim. Ailecek acı seviyoruz. Boy otunu ilk kez duydum ve kullandım. Bu akşam çorba yaptım. Hoşuma da gitti kokusu.

       Boy otu siparişi verdiğim eşim, aktara girince abartıp ne idüğü belirsiz bir sürü karışım almış yine. Her zaman yaptığı gibi alıp bir kenarda bekletiyor ve ben bir süre sonra atacağım onları. Biri reflü, diğeri kilo vermek için iki ayrı karışım almış.

Tarhanayı çekmeden önce saat 16:00 gibi ekmek yapma makinasını denemek istedim. Hazır ekmek hamurum da vardı. Dün pizza yapmak için aldırmıştım ve tepsiden artanı saklamıştım. ( Bu arada pide hamuru, ekmek hamurundan daha cıvık sanırım. Dün gelen hamur her zamankinden daha cıvıktı ve pizzam muhteşem oldu )
Hazır hamuru kullanmaktan son anda vazgeçtim. Ne kadar süre pişeceğini bilemedim çünkü. Sonra buldum, meğer ayrıca sırf pişirme programı varmış ama ben o arada malzemeleri koymuştum.

       Malzemeleri eklemeye sıvı olanlardan başlamak püf noktaları arasındaymış. Ben standart ekmek yerine, köy ekmeği tarifini denedim. Daha sonra zeytinli, cevizli denemelerim de olacak.

       İftara 20 dk. kala pişme sinyali çaldı. Tabii ben o süre içinde dayanamayıp 3-5 kere kapağı açıp, bu minnacık hamur nasıl olup ta ekmek olacak diye ümitsizliğe kapıldım. Neyse pişme sırasında iyice kabardı. Açıkçası bir de hamur kaba yapışıp kalacak, diye düşünmüştüm ama şıp diye çıktı.

       Kesmelere kıyamadım bebişimi. Çok ta tontiş, mis kokulu bir ekmeğimiz oldu. İftarda değişiklik olsun diye çorbanın arkasından kahvaltı hazırlamıştım. Çok ta güzel gitti. Bundan sonra bol ekmekli, şişko günlere merhaba diyebilir miyiz? Demeyiz inşallah. Yeni pilates dvdleri edindim. Tvden takip edemiyorum, bir ara tekrar başlamam lazım.

      Makina aynı zamanda pilav, reçel ve kek te yapıyormuş. Tüp bittiğinde tencere olarak ta kullanabileceğimi düşündüm.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Çerkes Tavuğu-Sızbal

       Hafta sonu 2 akşam üstüste iftar davetim vardı. Dünkü konuklarım çerkes tavuğuna bayılıyorlar. Onlar için çerkes tavuğu yaptım. Çerkes tavuğuna biz cevizli tavuk ya da sızbal deriz aslında.

       Herkesin yaptığı çerkes tavuğu değişik oluyor nedense. Özellikle restaurantlarda meze olaak yapılanın bizimkiyle ne tat ne de görüntü olarak alakası yok. Burada da Kafkas kökenli olmayanların yaptıkları çok farklı ve açıkçası ben onları yiyemiyorum. Annemin, kayınvalidemin ve eşimin teyzesinin yaptıklarına ve kendi yaptığıma bayılıyorum. Eşim de annesinden daha güzel yaptığımı söylüyor, eh buna daha da bayılıyorum :)


Yapmak isteyenler için
Malzemeler:
  •  Yarım kilo ceviz içi. (tercihen açık renkli, yağlı ceviz)
  • 2 ya da 3 büyük derisiyle tavuk butu (ben 2 but + bir göğüs kullandım, sırf göğüs etiyle yavan oluyor)
  • 1 bayat ekmek içi  (aslında Abaza pastası dediğimiz mısır unlu karışımla yapılır fakat ben ekmekle yapılanı daha lezzetli buluyorum)
  • Bizim pırpılcıka dediğimiz ve yemeklere tuz yerine koyduğumuz bir nevi tuzlu acıka. (Bilmeyenler ve temin edemeyenler bir çay kaşığı toz kişniş, biber salçası ve 3 diş sarımsak,tuz karışımı kullanabilir)

Yapılışı:
  • Tavuklar bir bütün soğan eşliğinde çok dağılmayacak şekilde haşlanır ve süzülür.

  • Mutfak robotunun kuru olması gereken haznesinde önce cevizler elinize hiç pürüz gelmeyecek hale gelene kadar çekilir. Ardından ıslatılmış ekmek içi ve 2 dolu çorba kaşığı pırpılcıka katılıp tekrar çekilir.

  • Karışım elle sıkılarak cevizin yağı çıkarılıp ayrı bir sos kabına alınır.

  • Ilınan tavuk suyu cevizli karışıma azar azar katılmak suretiyle, el blenderıyla boza kıvamında olacak şekilde açılır. Tavuk suyu çok soğuk ya da sıcak olmamalıdır.

  • Elle parçalara ayrılan tavuk parçaları da bu karışıma katılıp karıştırılır.

  • Servis tabağına alınıp üzeri ceviz yağıyla süslenir.
Eskiden yani mutfak robotu olmayan dönemlerde ceviz taşla ezilip pürüzsüz hale getirilirmiş. Aniden gelen misafire bile, bahçeden tavuk yakalanıp, temizlenip, ceviz binbir zahmetle ezilip sızbal yapılırmış. Şimdi ise herşey hazır ve çok kolay.

Annemin rahmetli teyzesi de yöresel yemeklerimizi süper güzel yapardı. Bize her geldiğinde özel ceviz ezme  taşı,  abaza pastası(abısta) yapmak için kullanılan tahta kaşığı(amhısta) ve özel peyniri ile gelirdi. Biz de yerken içine düşerdik.

3 Eylül 2009 Perşembe

Bir Milyon Kalem İçin...

      Dün gelen bir maille "Bir Milyon Kalem"  hareketiyle tanıştım.
33 köydeki 3303 çocuğa yapabileceğimiz kırtasiye yardımından bahsediliyordu.

       Benim babam memurdu ve tasarrufun ne demek olduğunu ve gerekliliğini küçücük yaşımızda öğrenmiştik. Fakat yemek ve kitap söz konusu olduğunda babam dünyanın en zengin adamıydı. Canımızın çektiğini, ilk çıkan sebzeyi, meyveyi ilk o alırdı. Her hafta dergim ve yeni bir kitabım mutlaka olurdu. Cumaları Mangıroğlu Kırtasiye günümüzdü. Gidip oradan kitap seçmek, gazeteciden Tercüman Çocuk dergisi almak beni havalara uçururdu.

       Çocukken bir de en sevdiğim şey okulların açılmasıyla birlikte babamla yaptığımız kırtasiye alışverişiydi. O renkli renkli kalemler, silgiler, kalem kutuları, çantalar nasıl da cezbederdi beni. Alışveriş sonrası eve dönerken tüm aldıklarımızı kendim taşımak isterdim. Onlar benimdi. Yaşasındı...

       Eve gelince aldıklarımızı yere serip bakmak ne mutluluk vericiydi. Şimdi benim çocuğum sadece ihtiyacı olduğunda oldukça sade kalemler, silgiler vs... alıyor. O yokluk nedir, tasarruf nedir bilmedi, bunları bilmediği için kırtasiyelerdeki o renkli dünyanın güzelliğinden asla haberi olmadı.

       Oysa o renkli dünyaya özenen, özenmenin ötesinde çok ihtiyacı olan, yazacak kalem bile bulamayan çocuklarımız var. Çoğu zaman kendi dünyalarımıza dalıp onları unutsak ta onlar malesef gerçek.

       Bu gerçekliğin arasından sizler de kafanızı uzatıp bakmak, onlara destek vermek, en azından bir çocuğun bile elinden tutup çıkarmak isterseniz işte fırsat.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Polimer Kil Tasmalar...

 

Yazacak çok şey var ama dolunay var, gerginim biraz. Yani ne bileyim suçu dolunaya atmak işime geliyor, başka birşey yok çünkü. Iyyyk Yaprak Dökümü de başladı. Eve negatif enerji bastı yine... Herkes dışarıda ben hiç adetim değilken oturmuş tv. yi de açmışım. Az önce tatlı almaya eşim içeri geldi, şok oldu. Televizyon mu izliyorsun? dedi. Yok dinliyorum, dedim. Saat 23:00 de rutin yürüyüşümüz var. O zamana kadar bir post yazayım, dedim.
Eh şimdi bu takıların altına bu yazı da ne ola, demeyin. Oldu işte. Bunlar da eski. Çok severek onlarca yapmıştım her renginden. Küpeleri de vardı ama sitem açılmıyor, fotolar da diğer laptopta. Aynı modellerin minyatürlerini hayal edin, küpeler de öyleydi işte. Bunları da 10 marifetten arakladım :) 


  
İlk iki fotoğrafta boyun ve bileklik kısmını 0,30 mm.lik teli 10-12 kat yaparak elimle hafifçe burdum. Sonra zig-zag kıvrımlarını yine elimle yaptım. Bu aşama pek zevkliydi, ahh eski günler.

Tabii bu aşamadan önce polimer kil çiçekleri hazırladım. Makinayla çok ince olmamak kaydıyla şerit olarak açtığım hamurları uzun üçgenler şeklinde kestim. (İlk yaptığım çok ince olmuştu, kısa zamanda kırılınca daha sonrakileri bir numara daha kalın açtım.) Üçgen parçaları biraraya getiririp, ortalarına gördüğünüz yuvarlak parçayı yapıştırdım. Yuvarlak parçayla çiçeklerin birleştiği kısıma tersten halkalı çivi yerleştirdim. Sonrasında bu çivinin halkalarından istediğiniz yere sabitleyebilmek için...

Elimle çiçeklerin kıvrımlarını verip tepsiye dizdim. Hiç formlarını bozmadan pişirdim. Sıcakken buzlu suya attım. Parmak yaldız ve çok ince, 1.kalite toz simle eskittim. Vernikledim.

Alttakini de pirinç boyun teline çalışmıştım. Çivilerin halkalarına zincirleri de geçirdim.
Müşterilerin çoğu straplez elbiselerle ya da toplarla kullanmak üzere aldılar bu tasarımlarımı...
Havalar serinledikçe çatıya çıkıp sabahlara kadar birşeyler yapasım var. Fakat ütülenecekleri görüp, yolumu şaşırırım, diye korkmaktayım heyhatttt...

Yarın kayınvalideme davetliyiz. Sonraki gün sitecek özel ve güzel bir yere rezervasyon yaptırdık. Cumartesi akşamı benim davetim var.

Bugün netten kırılan rondomun yerine mutfak robotu ve kaç senedir almamak için direndiğim ekmek yapma makinası siparişi verdim. Cumartesiye kadar elime geçse iyi olur. Lakin çerkes tavuğu yapacağım. Hayalimdeki bardakları hala ne nette ne mağazalarda görebilmiş değilim. Keşke bardak ta yapabilseydim. (tamam uçtum biraz)

Bu ara gelen giden bize kasa kasa incir ve tatlı getiriyor. Tatlıyla işim olmaz da incir komasına gireceğim yakında. Sahuru bile incirle yaptım. İftarda da teyzem Hollanda'dan Pindakaas yollamış, Nutellayla onu yedim. Sonra da tıkandım. Bu Pindakaas için Hollanda'ya yerleşebilirim. Uyuşturucu gibi birşey. Oğlum da bayılıyor, hatta idareli yemem gerektiği konusunda uyarılar alıyorum. Neyse ki eşim sevmiyor, onun payı bize kalıyor.

İftarı bahçede yaptık yine. Daha masada otururken içeriden cayır cayır telefon çaldı. Zor yetiştim. Birine birşey oldu sandım. Deli kardeşimmiş :) Naz "anne" demiş te, onu dinletecekmiş :)

Yürüyüşten sonra sarımsak ayıklayıp kornişon turşusu kuaracağım. Yarın da lahanayla, fasulye...

Benden şimdilik bu kadar. Yine ortaya karışık kıvamında oldu, beğenen beğendiğini alsın :)

Deri Üzerine Polimer Kil Çiçeklerim...

Bu takımlar da polimer kile ilk başladığım zamanlardan. Fotoğraflar çok şeyi anlatıyor zaten. Polimer kilden hazırladığım çiçekleri gerçek deri üzerine yapıltırdım. Deri ve kil arasındaki en güzel yapıştırma sonucunu Uhu Strong Safe ile elde etmiştim. Sıcak silkon vs... çok sağlam olmadı. Sağlam olmayınca hepsini söküp tekrar Uhu ile yapıştırdığımı hatırlıyorum. Sonraki deri ile çalışmalarımda da hep onu kullandım. Hem çabuk kuruyor hem daha sağlam.
Tasarlama aşaması...


Kalan deri parçalarından da püsküllü bir kolye,küpe,bileklik tasarladım. Püskülleri deriyi keserek hazırladım.