Sayfalar

29 Ekim 2009 Perşembe

Sevgili Günlük- Tabu, Kestane, Cimdik, Saç Çekme....



       Genelde kalabalık olunca, bayramlarda falan oynarız tabuyu. Akşam eve girip daha üstümü çıkarmadan, okulun öğleden sonra tatil olması ve yağmur yağması sebebiyle evde feci sıkılan oğlum, "yemekten sonra upwords oynayalım mı?" dedi. Çatıya çıkıp dün tadı damağımda kalan şapka dikme operasyonumun ikincisine kendimi hazırlamışken, bu özel isteği kıramadım.

       Yemek yedik Ben ortalık toplarken baktım o sehpayı hazırlamış. Son anda daha çok eğleniriz diye tabuda karar kıldık. O sırada klasik kestane kesme görevimi de ifa ettim. Komşum tavsiyesi üzerine, maket bıçağıyla kestim bu sefer. Gerçekten çok daha kolay oluyor. Ben de size tavsiye edeyim. Ucunu fazla çıkarmadan, kibar kibar kesiyorsunuz.

       Kestaneler pişerken ben annemi arayayım, dedim. Tam 25.dk konuşmuşuz. Telefonu kapattım, kestaneleri fırından çıkardım.

       Tabu sonrasında ben çok yorgun düşüyorum. Hala kollarım cımırılmaktan acıyor, saçlarım çekilmekten, çenem sıkılmaktan...

         Kuklalı anlatımda süreyi yettiremiyorum, konuşmadan edemiyorum. Sonra da çıngar çıkarıyorum. Daha kalabalıkla çok daha güzel oluyor. Daha da gürültülü oluyor tabii. Oyun sırasında birbirimize davranışlarımızı gören, bir daha bunlar yüzyüze bakmaz herhalde der, hakaretler havada uçuşuyor ama gülmekten de karnımız ağrıyor.

Salonun loş ışığından dolayı fotoğraflar berbat. Fakat kestaneler çok güzeldi :)

       Yarın sabah oğlum uzun zamandan beri katılmadığı bayrama katılacak. Yağmur da yağıyor, ertelenebilir sanırım.

      Cumhuriyet Bayramımızı kutluyorum ve şu güzelim ülke topraklarında bölünmeden, kardeşçe, refah içinde yaşadığımızı gözlerimi kapamadan görmeyi diliyorum.


28 Ekim 2009 Çarşamba

Sevgili Günlük- Elif' in Bebek Odası...




       Daha önce hamile kolyesinden bahsettiğim kuzenimin doğumu çok yaklaştı. Hatta bugün yolladığı baby shower fotolarının olduğu mailde yarın için bebeği alabileceklerini yazmış.

       Geçtiğimiz haftalarda bebek odasının fotoğraflarını da yollamıştı. Klasiğin çok dışında kullandığı renk ve eşyalarla benim çok hoşuma gitti. Sizlerle de paylaşmak istedim.

       Doğumdan sonra gelen misafirler için hazırladıkları şekerlerin kabına kadar gri-füme tonlarda düşünmüş.

       Biz olsak renk renk çeşit çeşit zıbın, çamaşır vs... alırız. Tek renk, tek model seçmiş hepsini.


      




Çorapları bile gri-beyaz :)


       Daha dün Naz için baby ugglardan bahsetmişken fotolarda görünce gülümseyiverdim. Bebişe de ikiz teyzeleri almış bu minik uggları :)






   Küveti bile gri.




   
       Baby shower için gelenler Elif' ten habersiz kapıda toplanmışlar. Sol baştaki deri ceketli ve sağ baştaki sarışın renkli atkılı olan Elif' in kardeşleri, ikiz kuzenlerim. Aslında çok benzerler ama saç renklerinden dolayı ikiz gibi görünmüyorlar... Çetebaşı bu teyzeler :)

Bu emzikli fotoya bayıldım :)

Ellerindeki pankartta Elif' in bebeklik fotoğrafları var.

   Elif' in kapıdaki şaşkın hali :)






        Biri espri olsun diye, kakalı görünümlü bez getirmiş. Açarken Elif 'in yüz ifadesine dikkat :)



...... ve açtıktan sonra :) :) sanırım fıstık ezmesi bu :)
 


Onlar için dua edin, yarın bebişimiz gelebilir. Dönmediği için sezeryan yapabilirler. Bu akşam dönerse hepimizin istediği gibi normal doğum yapacak.

Güncelleme: Bebişi sezeyanla almaya karar vermişler. Epidural anestezi olacakmış. 9. Kasım' a gün almışlar.

27 Ekim 2009 Salı

Naz' a Pazen Elbise


       Kumaşçıya yaşlı kadın pazeni istiyorum dedim. Eteklik mi? dedi. Sinir olurum alacağım şeyden ne yapacağımı soran erkek esnaflara. Senin mutfak perdesi diye sattığınla elbise bile diktim ben, banyo peştemalinden de yine elbise diktim. Hadi nalburların sorularına alıştım, onlar haklı bir nebze de, tuhafiyecilerin soruları gerçekten tuhaf ve bunaltıyor beni.

       Bayan esnaflar daha bir anlayışlı ve tuhaflıklara açık. Mesela geçen masa örtüsü kumaşına bakarken, kadın bana, "siz bundan masa örtüsü yapacakmış gibi bakmıyorsunuz pek", diyerek gülümsedi.

      Aman neyse işte, geçen bayram Naz için diktim bu elbiseyi. Kalıbını annemin ördüğü bu elbiseden çıkardım. Yoksa gözümle kestiremiyorum bebek ölçüleirni ben. Robalı, kollarda ve roba altında ikişer pili yaptım. Olmazsa olmaz kuşumu keçeden kesip, diktim. Yaka ve roba dikişini sutaşıyla süsledim.Yakası biraz açık olmuş, eve geri getirdim. Kalan kumaşla da bandana dikmiştim, ne yapsam ne yapsam derken yaka genişliğinde lastik ördüm ve yakaya diktim.

       Öyle pembe falan değil, siyah ya da sütlü kahve kilotlu çorapla, yine pembe olmayan bir renkte ugglarla giymesi şartında vereceğim ona :)
Mesela bunlar gibi...

 


26 Ekim 2009 Pazartesi

Sevgili Günlük- Masa Örtülerim vs...


        Önceki postumda Mudurnu gezimizden bahsetmiştim. Bu masa örtülerini oradan aldım. Çini desenleri çok hoşuma gitti. Gelince hemen makinaya attım, hiç boya da vermediler.


Bugün bahçedeki masama serdim bile birini...

       Normal boyutta masa örtülerinin yanında bu parçaları da gördüm. İlk Bıdık' a almak geldi içimden. Sonra renk seçimi yapamadım 5 tane aldım. Abisi siyahını beğenip taktı ona. Geçen ay ona diktiğim t-shirt eskimişti, fuları da en son balık ziyafetinden sonra yanına yaklaşılmayacak kadar kirlenmişti, onları attık. Yeni fularıyla Bıdık. Uykudan zorla uyandırdım. Poposunu kaldıramadı bir zahmet.



       Önceki yazımda bahsettiğim gibi Mudurnu'ya giderken Sarot'a uğradık. Sarot haritada gördüğünüz bölgede yapılmaya başlanmış, eğer bittiğinde vadettikleri gibi olursa süper lüx termal tesisler ve Marmara' nın 2. büyük kapalı ve açık aquaparkının olacağı, devremülk şeklinde işletilen bir termal tesis. Satış temsilcilerinin örnek binayı bize gezdirirken verdikleri bilgilere göre tüm bloklar birbirine tünellerle bağlı (termal havuzlardan çıkıp ısı farkından etkilenmemek için), 16 termal havuzu olan ve bunların bilinçli kullanımını sağlamak için 11 alanında uzman doktor tarafından, kişilerin yönlendirileceği, ozon terapi, çamur terapi vs... bitki banyoları kullanımı, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve özel sigorta kurumlarıyla anlaşmalı, karda havuz keyfi yapabileceğiniz havuzları bulunan devasa büyüklükte bir tesis. Ayrıntılı bilgi sitelerinde var.

       Pazar günü kahvaltı sonrasında Cumartesi grubumuzdan eşleriyle birlikte tekrar görmeye gidenlerden üç aile de akşam döndüklerinde birer devremülk sahibi olmuşlardı. Ödeme koşulları da çok uygun. 1+1 daireleri 2.000 lira peşinat, 300 lira x 22 ay taksitle almışlar. 2+1 ve üzeri dairelerde fiyat değişiyor doğal olarak. Aylık bakım aidatları da 40 liraymış. En cazip yanı da devremülk tarihlerinin sabit olmayışı. İstediğiniz takdirde kendi döneminizi kullanmak yerine becayiş yapıp başka dönemde de tatil yapabiliyormuşsunuz. Örnek daireleri de çok güzeldi.

Sevgili Günlük- Mudurnu...


Cumartesi 15 kişilik bir grupla Mudurnu' ya gittik. Çoğu daha önce gitmiş ama ben ilk gidiyordum.


Küçük ilçeye girer girmez konaklar gözünüze çarpıyor. Fotoğraftaki bizim yemek yediğimiz konak. Başka bir konağın bahçesinde de kahvemizi içtik.

       Masalar, sandalyeler tarihi dokuya uygun olarak kendi haline bırakılmış, doğal görünümleriyle kullanılıyordu.

       Konaklarda konaklamak mümkün. Odalar aşağıdaki gibi. Eskinin gömme banyolarının içine klozet ve duş konularak banyo olayı da halledilmiş. Temiz görünüyordu ama çok konforlu olduğu söylenemz. Konağın alt katı ve bahçesi restaurant olarak kullanılıyor. Odalar üst katlarda. Üst katlara ayakkabılar çıkarılarak çıkılıyor. Yerler ahşap zemin üzerine halı döşeli.

       Ben böyle yerlere kalmak açısından, sadece karşıdan bakıp beğenmeyi tercih edenlerdenim. Biraz hijyen takıntım var. Ailecek hepimizde var aslında. Burada kalır mısınız? deseniz, ııh kalmam. Görünürde kötü birşey görmedim ama takıntılıyım malesef. Mesela sürahi yerine bakır ibriklerle yemekte su getiriyorlar. Ben içini göremediğim nesnelerden su içemiyorum. Testiden de içemem. Su da sanırım kuyu suyuydu kimse içemedi. Şişe su istedik. Kuyu suyunun ağır, yapışkan bir tadı var. Dişlerinize suyun yapıştığını hissediyorsunuz.

       Yemeklerinden dombay fasulyesi, kaşık sapı, ev baklavası, un helvası meşhurmuş. Ben kurufasulye sevmem. Fakat yiyenler beğendi. Kaşıksapı bana çok değişik gelmedi. Kulak deriz biz. Suyla yoğrulan hamurdan kare kare kesip ortasından büzeriz. Tereyağı, peynir ya da sarmısaklı yoğurtla yeriz. Ona benziyor. Farkı üzerine keş, ceviz ve tereyağı dökülmüş. Bolu eriştesi yiyenler bilir, erişte kaşık sapından daha lezzetli.

       Tatlı olarak baklava ve un helvası geldi. Baklava duble en ve boyda, çok tatlı değil, içi çok iyi pişmiş, kuru ve çok lezzetliydi. En çok onu sevdim. Un helvası sevmem ben. Yiyenler bayıldı.

       Oraların ekmeği meşhurdur. Konakta yöresel yemek yerken bildiğimiz beyaz ekmeğin servis yapılması hepimizi şaşırttı. Önden köy ekmeği ve tereyağ beklentimiz suya düştü.

       Pazarından bazıları fasulye, esmer pirinç aldılar. Yakın olduğumuz için buralara da getiriyorlar, taşımaya değmez diyerek, ben almadım.

       Sonuç itibarıyla Mudurnu' yu çok gelişmemiş, gelişmeye de pek niyeti olmayan bir yer olararak buldum-bulduk. Biz de çok büyük bir yerde oturmuyoruz ama bizim memlekete girince büyük şehire gelmiş kadar olduk hepimiz.

Konağın içinde her odanın kapısında bu tarzda tabelalar vardı. Elektrik anahtarları da çok ilginç ve şıktı.

Pazarını, çarşısını da gezdik. Küçücük biryer zaten. Otantik eşyalar satan biryerden masa örtüleri vs... aldık. Onları yıkadım. Daha sonraki postta gösteririm. Desenlerine bayıldım.

Bir de kumaşçıda tüm yaz boyu aradığım tülbent kumaşların çok çeşitlerini gördüm. Fakat çok pahalıydı. Bir de işçilik katınca hazırını almak daha mantıklı diyerek, almaktan vazgeçtim. Bir tuniklik kumaş yaklaşık 60 liraya geliyordu. Genel olarak Mudurnu esnafı bana biraz fazla uyanık geldi. Herşey normal fiyatının en az 2-3 kat üzerindeydi. Böyle bir yerde turist kazıklama mantığı bana çok normal gelmedi.

Mudurnu beni çok cezbetmedi açıkçası. Fakat grubumuz şenlikli ve yolculuğumuz güzeldi.

Giderken Sarot' a uğradık. Onu bir sonraki postta yazarım.

Mutlu haftalar...


23 Ekim 2009 Cuma

Gülşen Bubikoğlu Elbisesi Diktim :)


       Kumaşı ilk gördüğümde aklımdan geçen buydu. Gülşen Bubikoğlu elbisesi dikeceğim, dedim, diktim-rahat ettim. Kalıpsız çalıştım.Hatta kumaşın üzerinde çizim yaptım diyebilirim. Belden kesik. Etek kısmını verev kesim yaptım. Bunlar son provadan görüntüler. Ufak tefek işleri kaldı. Bu kemeri 1 liraya aldım. Kumaşın metresi 4 lira. Delikli triko olduğu için astarladım. İlk fotodaki 3 yıl önce kendi diktiğim triko şalım.

       İlerleyen günlerde asıl mesleğimle daha çok haşır neşir olacağım. Bu kış ahdettim; sadece yarım kalan yatak örtümü bitirip, dikiş dikeceğim. Daldan dala konmayacağım. Şahidimsiniz. İşte buraya yazdım :)
Yeni dikiş makinam süper bu arada...

Polimer Kil Çikolata Serisi...


       En sevdiğim Fimo markanın bakır efektlisi (metallic cooper -27) ile yaptığım çalışmalar.

        İlk takımda kenardaki silindir şeklindeki boncukları ahşap boncuk üzerine kaplama çalıştım. Pendantın üzerine yaptığım renkli şeritlerden, boncuk üzerlerine de yapıştırdım. Boyun kısmını floş iple tamamladım. Küpede renkli şeritleri biraraya getirip sararak o spirali oluşturdum.
 
      Pendanttaki karenin içinde uzun gelip kestiğim kapı boncuğunun akrilikten yapılan bir parçasını kullandım. Pişince ne olur acaba, dedim ama birşey olmadı :)

       Araya damarlar kattığım bakır fimonun üzerine hamur açma makinasıyla yaprak altın varak geçtim. Kalan hamurdan küpe ve üst boncuğu yaptım. Dikiş efekti vermek için ebeşuarla hafifçe bastırdım.

 

        Bu takımda baskı tekniği uyguladım. Yine bakır efektli hamura görünen şekli verdikten sonra, kurdela kapamayla kenarları kapattım. Bu aşamada kurdela kapama aparatını pense yardımıyla oldukça açın ve hamuru için yerleştirdikten sonra çok fazla olmamak şartıyla sıkıştırın. Çok sıkıştırısanız hamur inceleceği için sonrasında tutmayacak, kırılacaktır. Sadece dişler hamura biraz geçecek kadar kapatmanız yeterli. Pişince çok sağlam oluyor, merak etmeyin. Bu işlemi kesinlikle hamur pişmeden yapmanız gerekmekte.

       Baskı yapacağınız objeyi (ben desenli bir boncuk kullanmıştım) hamur üzerinde hafifçe bastırarak gezdirin.
Piştikten sonra parmak yaldız geçtiğinizde desenler daha net görülecektir.
 
      Bu küpede de yine Fimo bakır efektli  ve Fimo sedef efektli beyaz (metallic pearl -08) karışımı kullandım. Makinadan geçirdiğim karışımı kretuar ile kesip, üzerine ucu içeride olan tükenmez kalem ile hafifçe bastırdım.

        Sedefli hamur pişince olağanüstü güzel oluyor. Aslında tüm efektli hamurları pişirmeden rengini anlamıyorsunuz. Ben Fimo' nun glitter efektli kırmızı (glitter red  -202) haricindeki tüm efektli hamur renklerine hastayım. Onu sevmedim, hiçbirşeye de yakıştıramadım. Pişince acayip çirkin bir renk oluyor.

22 Ekim 2009 Perşembe

Naz' a Elbise


       Bu elbiseyi annem Naz' a yazın boş dururken örmüştü. Süslemem için bana bıraktı. Daha nasılsa giymez diye el atmamıştım. Havalar soğudu, annem elbisenin akibetini merak eder oldu. Ben de geçen akşam oturup süsledim.


      Mantar aplikesinin içini dolgulu yaptım. Fotoğrafta çok belli olmamış ama tontiş tontiş duruyor. Kelebek yo yodan. Yo yoyu ortadan büzüp, anten yapınca kelebek oluverdi. :)

İşlemeleri elişi orlonuyla, zincir işi tekniğiyle yaptım.
Elbisenin etek uçarındaki minik dilimler çok hoşuma gitti.
Annem belindeki ipi kendi ipinden burup yapmıştı, ben onu çıkarıp yerine bu ebruli şerit iplerden geçirdim. Elbisenin rengi aslında fotoğraftakinden daha canlı bir yeşil. Bugün fotoğraf çekerken hava kapalıydı, gerçek rengi ortaya çıkaramamışım.

Bu da arkadan görünüşü.

Daha önce Naz için yaptığım  saç tüpü burada...

(bu arada Naz 5 Kasım'da 1 yaşına giriyor ama hala kel sayılır .) )

Yine daha önce Naz' a yaptığım elbise süslemesi de burada...

21 Ekim 2009 Çarşamba

İki Farklı Usulde Türk Kahvesi...

Hep yazacağım unutuyorum. Bu akşamki balığın üzerine içtiğimiz Türk kahvesinin üstüne de bu postu yazayım dedim.

       Türk kahvesi yapmayı bilmeyen yoktur sanırım. Buradaki Boşnak kökenli bir arkadaşımdan öğrenip çok beğendiğim iki ayrı pişirme yöntemi paylaşacağım. Mutlaka deneyin derim.

 Sütlü Türk kahvesi (durun hemen aaa sütlü kahveyi biliyoruz herhalde, demeyin.
        Bildiğimiz büyük fincanlarla içilen sütlü kahve değil bu.)
       Normal Türk kahvesi ölçülerinde kahve,şeker kullanıp, su yerine içeceğiniz fincan sayısı kadar süt koyup, su yerine sütle pişiriyorsunuz. Emin olun çok güzel oluyor.

Çikolatalı Türk kahvesi (şekersiz içenlere göre değil)
       Bildiğimiz Türk kahvesi ölçülerinde kahve ve su koyduktan sonra, şeker yerine çikolata koyuyorsunuz. Tarifi veren arkadaş madlen çikolata koyabilirsin demişti. Evde hep fıstıklı çikolata olur. Ben de bir kaşık Nutella koydum. Harika, kıvamlı, bol köpüklü, içimi nefis bir kahve oluyor. Ben bu tarifi sütlü olandan daha çok seviyorum. Hemen hemen bir aydır hep bu tarifle kahve yapıyorum. İkram ettiklerimden (en koyu tiryakilerden bile) de beğenmeyen olmadı. Hatta geçenlerde yakındaki bakkalda Nutella bulamayıp yeni çıkan Sarelle' yi almıştı oğlum. Nutella' dan sonra başka krem çikolata yiyemez olduk ama yeni çıktı diye bir şans tanımıştık. IIh olmamış, yine beğenmedik. Şimdi kahveye o Sarelle' yi kullanıyorum. Ekmek üzerinde sevmedik ama bu şekilde  tüketmiş oluyoruz.

       Arkadaşım bir de sodalı kahveden bahsetti. Su yerine soda koyup yapılıyormuş. Onu henüz denemedim. Eşim kahveyi yanında su yerine sodayla içer. Demek ki yakışıyor.

Fotoğraf yok, içtikten sonra aklıma geldi. Şu anda toplanmamış bir masa ve kirli fincanlar beni bekliyor.

Siz de bu akşamki ya da yarın sabahki kahvenizi böyle yapın bakalım beğenecek misiniz...

Sevgili Günlük- Seçmeler...

       Hafta sonu annemlere mangala gittik. Annemle babamın da 40. evlilik yıldönümleriydi. Biz orada olduğumuz için çıkamadılar tabii :) Babam, "olsun hanım, ben de seni yarın yemeğe götürürüm", dedi, bize nispet yaparcasına. Hepimiz oradaydık. Erkek kardeşim de gelmişti. Güldük, eğlendik...

Bu sözü unutan ben, dün akşam üzeri annemleri aradım. Sonra yine aradım, yine aradım, evde yoktular. Cepten arayacaktım ki aklıma yemeğe çıkmış olabilecekleri geldi. Oğluma bu tahminimi söyleyince, bu ara sık sık hastalanan anneannesi ve dedesi için, " aman acile gitmiş olmasınlar da" deyip, içime kurt düşürdü. O arada kardeşim aradı, annemlerin yemeğe çıktıklarını teyit etti, ben de "ohh" dedim.

       Biz onlara bir sürü romantik yer tavsiye etmiştik. Annem babama ben gezmek istiyorum deyince, alışveriş merkezine gitmişler. Yapı market gezmişler :) Sultanahmet Köftecisi'nin romantik  :) ortamında babam anneme tektaş hediye etmiş. Geçen anneler gününde babamın aldığı yüzüğü kaybedip, ona hala söyleyemeyen annem, bunun acısıyla "bunu yapmayacaktın", demiş. Babam da annemin bu sürprize bayıldığını düşünerek gurur olmuş.
(Babacım blogumu okumuyorsundur umarım.)

       Neyse hafta sonu Ada' yla bol bol oyun oynadık. Oyunu bizzat rol alarak oynamayı çok seviyor. Sen şimdi şusun, şimdi busun denildiğinde, anında rolden role giriyor. Hayal gücü çok geniş, şimdiki tüm çocuklar gibi. O kadar güzel rolüne adapte oluyor ki, ondaki heyecanı gördüğümde içim kımıl kımıl oluyor. Ne güzel şey çocuk olmak. Ne güzel şey Ada' nın teyzesi olmak. Artık büyük tuvaletini de sorunsuz yapabiliyor. 3-4 gün saklıyordu, kakasından korkuyordu. İki haftadır normal insanlar gibi vaktinde ve tuvalete yapabiliyor. Bu alışkanlığın tam kreşe başlamasıyla eş zamanlı edinilmesi de ayrıca sevindirdi hepimizi.

       Neyse işte hafta sonu Ada'yla masal oynadık. Masal oynarken o masalı tiyatro şeklinde oynuyoruz ve bu onun çok hoşuna gidiyor. Geçen sefer onun deyimiyle "Kalpli Kurttan (kötü kalpli kurt) Kaçan 3 Küçük Civcivi" oynamıştık. En hoşuna giden civcivlerin evlerinin yıkılması olayıydı. Yerlere yattı gülmekten. Sonunda kurt bacadan girip kaynar suya düştüğünde, "artık arkadaş olalım, yeme bizi, kurdu öpelim" diye olayı mutlu sona bağladı kendiliğinden. :)

       Bu seferki masalımız Hansel ve Gretel' di. Berkehan oduncu babamızdı. Ada Hansel, ben de Gretel'dim. Ebru (Ada'nın annesi-kardeşim) karşı koltukta Naz'ın yemeğini yediriyor, Naz gözlerini kocaman açmış bizi izliyordu. Oduncu babamız odunlarını keserken, biz Hansel' le sarılıp uykuya daldık. Oduncu babamız saklandı ve ben telaşla uyanıp "Hansel uyan uyan babamız yok" diyerek onu uyandırdım. Ada etrafına müthiş heyecanla bakıp, annesini gözüne kestirip sevinçle bağırdı:

"OLSUN ANNEMİZ VAR" :) :) :)

       Hepimiz koptuk, yerlere yattık. Bu sahneyi defalarca oynayıp, odadaki anneyi, babayı, dayıyı vs... gelen geçeni binbir güçlükle yok sayıp, nihayet pastadan, çikolatadan yapılma evin içine girip, cadı kadına kendimizi kafese kilitlettik. Babamız bizi kurtarmaya geldi ama Ada inatla kafesten ve pastadan evden çıkmak istemedi :) Bu masal da bu şekilde bitti. :)

HAMDİCİK :)

       Geçenlerde aldığım bilekliği görünce oğlum, "aaaaaa hamdicikli kolyenle takım olmuş", dedi. "Hönkkk" diye kaldım. Sonradan anlaşıldı ki, 2 yıl önce eşimin aldığı yusufçuklu  kolyeden bahsediyormuş.
Hamdicik = Yusufçukmuş yani :)
(Bu arada oğlum 14 yaşında :) )

18 Ekim 2009 Pazar

İğne Oyalı Takılarım...


 
Eski günlerden ...
Akşam bir arkadaşıma göstermek için ararken buldum Takı Kulübü'mde.
Takı Kulübü' ne ben şu bloggerdaki sorun için dns ayarlarımnı değiştirdiğimden beri girebiliyorum.

17 Ekim 2009 Cumartesi

Pratikev Rezaleti

       Daha önce pratikev'den espresso makinamı alıp sorunsuz alışveriş yapmıştım. Buna güvenerek 9 gün kadar önce dikiş makinası siparişi verdim. Hevesle hergün girip sipariş takibinden bakıyorum, "tedarik sürecinde" (bugün de girdim hala öyle)

       Tüm alışveriş sitelerinde olduğu gibi siparişiniz 3 iş günü içerisinde kargoya verilir, süre uzayacak olursa müşteri hizmetleri temsilcilerimiz tarafından bilgilendirilirsiniz, şeklinde de bir beyanları vardı.

       Baktım bekle bekle olmayacak, Çarşamba günü aradım. 3-4 arama sonucu tenezzül edip cevap veren temsilci, "teslimatı kargoya ürünün ait olduğu şirket yapıyor, aaa ürününüz elinize geçmedi mi" , diyerek, benden daha şaşkın bir cevap verdi. "Şirketle görüşüp size döneceğim" , dedi.

       3 saat geçti arayan-soran yok. O zamana kadar sakin, kibar olmaya and içimiş olan ben, yeminimi bozup tekrar aradım. Aynı kız (zaten her seferinde bu bayanla muhatap oldum, sanırım tek kişi var orada) çıktı telefona. Bu sefer daha kesin ve kararlı bir şekilde, neden geri dönülmediğini sordum. Bu sefer beni  "tekrar sorayım" deyip beklemeye aldı. O zaman anladım ki daha önceki size dönerim, lafı hikayeymiş, kimseyi henüz aramamış ki bana dönsün. Ben dakikalarca bekledim ve bayan bana, ürünümün bugün kargoya verildiğini (ne tesadüfse) yarın elimde olacağını, istersem kargodaki Mine Hanım' ı (bu Mine Hanım çok ünlü bir kişi olmuş sayelerinde) arayıp sorabileceğimi söyledi. Neyse dedim, salakça sevinip yarını bekledim. Yarın oldu, öbürgün oldu, geldik Cuma' ya...

       Kargoyu aradım; "Pazartesi'den beri adınıza yapılmış bir çıkış yok" , denilince nevrim döndü. Tekrar pratikevi aradım. "Artık dolandırıldığımı düşünmeye başladım" , dedim. Kızcağız pek bir alındı, 5 yıldır bu işi yapıyorlarmış ta, kimseyi dolandırmamışlar da... "Nerede o zaman benim siparişim? Neden yalan konuşup kargoya verildi, diyorsunuz? Sizce ne düşünmeliyim bu durumda? " dedim. Eh işte kem-küm, kargo şirketinin neti bozulmuş, bilgisayarlarında problem varmış, mış ta mış." Siparişimi iptal edin" , dedim. "Kargoya verildiyse etmeyelim, verilmediyse sizi arayıp banka bilgilerinizi alayım" , dedi. Bu arada neler dediğimi hatırlamıyorum. O derece sinirlendim.

       Öğleden sonra biri aradı. "Aras Kargo'dan arıyorum, siparişiniz kargoya az önce verildi. Yarın sabah kesin elinizde olacak, siparişinizi iptal ettirmenize gerek yok", dedi. Pek kibar bir tavırla gönlümü aldı, özür diledi. Ben de onu kargo görevlisi falan sandım. Kargo görevlisi niye benden özür diliyor, diye düşünmedim de değil.

       Az önce bu sefer şu meşhur Mine Hanım'ı arayayım, dedim. Mine Hanım' a şikayetimi bildirince, "Allah'ım nedir bunların benden istediği. Oldu olacak ev telefonumu falan da versinler. Kendi sorunlarını bana çözdürmeye çalışıyorlar, herkese benim adımı, telefonumu veriyorlar", diyerek onlara bayağı bir söylendi ve bana dertlendi. Aaaaa baktım kadının derdi benden büyük, acıdım inanın.

       Sonra bana "kargonuz bugün gelmiş ve adrese ulaşamadı" diye şubeye dönmüş, dedi. Al bir şok daha. "Sabahtan beri evdeyim" , nasıl olur, diye buradaki şubeyi aradım. Onlar da tanıdık. "Abla isim yazmışlar ama adres falan yok üzerinde, şube teslim olarak yollanmış" , dediler. Şok dalgası artarak ilerliyor gördüğünüz gibi...

       Eşimi aradım, "40 tane soru sorma, kargoya git, makinayı al", dedim. Gelince 80 tane sordu, o ayrı. Az önce makinam geldi, bir süre elimi süremedim. Serap görüyorumdur sandım. Paketin üzerine baktım, gerçekten de sadece ismim yazıyor, pardon sağolsunlar soyadımı da yazmışlar canım.

       Sonra denemek için açtım. Bu benim sipariş verdiğim ürüne benzemiyor, dedim. Netten siparişime baktım, evet başka model yollamışlar. "Yarabbim sana geliyorum", dedim. Özelliklerine baktım, pek fark yok görünürde. Denedim, dikiyor şükür. Artık dayanacak, iade için ne telefonda o kızla, ne Mine Hanım' la konuşacak, bağıracak, eşime "bunu kargoya götür, iade et", diyecek mecalim kalmadı. Allah islah etsin seni pratikev, dedim, havale ettim. Allah' tan bulun inşallah. Hakkımı da helal etmiyorum işte, hıh.

Bundan alınacak kişisel ders:

       Başka site mi yoktu da bu aptal siteden alışveriş yaptın be kaz kafalı kadın. 30 lira fark için Hepsiburada' dan niye sipariş vermedin? Onlarda da arayıp muhatap olacak telefon numarası yok ama mesajlara anında dönüp, doğru bilgilendiriyorlar en azından.

Bir daha mı pratikev, ASLA...

16 Ekim 2009 Cuma

Sevgili Günlük- Kerpe


Pazar günü öğleden sonra ani bir kararla Kerpe' ye gittik. Hava müthiş güzeldi. Herkes denize giriyordu. Biz balık yedik, biraz dolaşıp, gün batımını izleyip döndük.
Tüm deniz ürünleri, özellikle de karides güveç ve şişte hamsi tava çok güzeldi.

Eşim güneşe tuz döküyor ya da çimdik atıyor ya da denizden çıkarmaya çalışıyor :)


Bir evin girişi


Meşhur kayalar. Doğal oluşum öyle güzel ve büyüleyici ki...

Laçin' in gönderdiği kumaştan, kendi diktiğim tuniğim...

Bu vosvos minibüsleri çok severim, görünce fotoğrafını çekmeden edemedim.