Sayfalar

26 Kasım 2009 Perşembe

Amacından Sapmış Post...

      Şu anda tv. de Uma Thurman'ın "Bir Nefeste Hayat" adlı filmi var. Bir yandan ona takıldım, bir yandan post yazıyorum. Konusu çok ilginç ve güzel işlenmiş. Aşk-ı Memnu'da Firdevs hanımın kırmızı elbisesi nasıldı ama ? Ben de yapıcam, ben de edicem oldum yine. ..Bir de Bihter'in gri elbisesindeki asimetrik yaka süslemesi detayı da güzeldi.

       Akşam üstü itibarıyla bayram hazırlıklarımız bitti. Canım fena halde birşeyler yapmak istiyordu. Gerçekten tuhaf birşey bu istek. Sigara gibi, uyuşturucu gibi. Bazen böyle şeyler elimde başka işler varken de aklıma geliyor, o işin arasına başka iş sokuyorum. O nedenle tamamlanmamış bir sürü proje bekliyor kutularda.

      Bu keçe parçalarının makina dikişi kısımlarını, kendime bayramlık dikerken o an gelen karşı konulmaz ilhamla yapmıştım. Bu arada kendime Fransız mürebbiye elbisesi diktim. Bayan Rotenmayer olacağım yarın :)

      Postum renksiz olmasın diye bu önizlemeyi koydum şimdilik. Bayram sonrası tamamlanmış halini yayınlarım.

      Efenim postun amacı bayramımızı kutlamaktı. Lafı uzattım. Şimdiye kadar yatmış olmam lazımdı. Yoğun bir gün ve hatta 4 gün bizi bekliyor. Erken kalkıp, çok insan ağırlayıp (domuz gribi bahanesiyle öpüşmeyeceğiz oleyyy), yatılı kalanlarla muhabbete dalıp geç yatacağız. İlk günü kayınvalidemlerde, ikinci günü annemlerde olacağız. Belki orada 2 gün kalırım. Kardeşim 5,5 saatte kendi arabasıyla İstanbul'dan Adapazarı' na gelebildi. Bayarm trafiği fecaatmış. (nereden duydum ki ben bu lafı )

       Bayramımızı kutluyorum ve sevgiyle, muhabbetle, sağlıkla, huzurla, 2009 yılına yakışan kurban kesimi görüntüleriyle geçen bir bayram ve bayramlar diliyorum ve diyorum ki, bu açıdan da büyükşehirlerde yaşamak zor. Biz burada yıllardır, keseceğimiz hayvanı, kanını görmeden, etlerimiz buzdolabı poşetlerine sığacak şekilde doğranmış, tertemiz ve vakitlice kestirebiliyoruz kurbanımızı. Sabah en geç 10-11 gibi, bu şekilde eve geliyor etler ve dağıtımını biz yapıyoruz.

       Bayram öncesi baklavalarımızı yaptık. Her zaman bir minik tepsilik hamur artar, onu hemen o gün şerbetlerdik. Bu sene tam geldi, hiç artmadı. Normalde tatlı sevmeyen benim bile bir canım istedi ki sormayın. Dün hazır baklava yufkası aldım. Eve gelip hemen yaptım. Daha önce baklava şeklinde yapmıştım, kesimi çok zor olmuştu. Bu sefer rulo yapıp, burma tatlısı şeklinde yaptım, daha kolay ve güzel oldu. Bol ceviz ve tereyağıyla yaptım.

       Şimdilik benden bu kadar. Bayram sonrası görüşmek üzere, sevgiyle, sağlıkla kalın.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Kültürlü Keçe Yüzük...


 Mecburiyetten veya sevdiği için çok okuyanlara gelsin bu parça.

Devamı için başlığa tıklayın.

Kırmızı Kuşlu, Pon Ponlu Boyunluk...


       Boyunluklarım çok beğenildi. Bir tane bile kalmadı. Triko olan Amerika' ya gitti. Diğerleri yurtiçine. İki gündür te çok talep aldım. Bugün kumaş aldığım yerin telefonunu bulup sipariş verebildim neyse ki.

Devamı için başlığa tıklayın... 


24 Kasım 2009 Salı

Yaz Gelsin, Balıklar Gibi Yüzelim...



       Maille, telefonla, yorumlarla beni merak edip ilgilenen arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İyiyim, herşey yolunda, sadece vakit azlığından bloğa yazı giremedim. Merak edilmek güzel şey gerçekten, çok teşekkür ederim. İlerleyen günlerde mahsullerimi paylaşırım.

Devamı için başlığa tıklayın...

19 Kasım 2009 Perşembe

18 Kasım 2009 Çarşamba

Ben Ne Yaptım Böyleeee...


       Geçen günlerden birgün elime bu ipi ve 5 numara şişleri aldım. Biraz ilmek attım. Biraz ördüm. Yanımdakiler ne örüyorsun", dediler. Bilmiyorum, dedim. Bilmediğime inanmadılar ama banane...



Krem Triko Yaka Kolye-1

     


        Kim korkar allerjiden, dedim. Takı yapmaya ufaktan başladım. Metal kullanmadan ya da çok az metal kullanılarak yapılabilecek modeller tasarlıyorum. Yaka kolyeleri yıllar önce de deriden, örgüden, kumaştan yapmıştım. Şimdi yine moda oldu.

 Devamı için başlığa tıklayın.

Ayça Hediyeler Dağıtıyor...



       Ayçacığımı tanırsınız. Hani şu eşi Serhat'la birlikte çiftlerin en mutlu ve özel günlerini fotoğraflayan, Düğün Hikayesi ve şipşirin blogu Ayça'nın Dükkanı'nın Ayça'sı. Ben kendisini ilk10 Marifetten tanıdım. Ben blog yazmaya başlayınca bloguyla karşılaştım. Elim Sende projesinde beraber çalıştık ve üstelik benim grubumdaydı. Geçen haftalardaki Etsy girişimimde bana çok destek oldu. Hala da oluyor.

        İşte bu bizim Ayçamız bugünlerde blogunda bir etkinlik başlattı. Her Pazartesi hediye dağıtıyor.Ayrıntılar ve kurallar için bir ziyaret edin derim.

       Ayça'nın Etsy'deki dükkanı  ve Pasaj'daki dükkanı şipşirin ürünlerle dolu. Bakmadan geçmeyin.


15 Kasım 2009 Pazar

Kuşlu Keçe Pendant


Ne zamandır aklımda olan bir tasarımdı. yaptım,rahatladım :)


Pasaj'a da koydum. Kargo dahil satış fiyatı 17 lira...


İğne Oyalı Yüzük ve Kolye...




       Bu yüzük de daha önceki serinin ( mavi, yeşil, opak  ) devamı. Çek camı, doğal taş ve iğne oyası kullanarak yapmıştım.
  
      Kolyeyi de yine o zamanlar yapmıştım.



12 Kasım 2009 Perşembe

Pasaj Satışlarım :)


       Öncelikle fotoğrafların kalitesizliği için özür dilerim. Yarın sabah kargolayacağım. Fotoğraf çekmeye fırsatım olmaz,  gece çekim yapınca  da böyle oluyor.


       Pasaj'da bu hafta 3. satışımı yaptım. İkisi blogger iki ayrı arkadaşa gitti. Daha doğrusu biri gitti. Diğeri de yarın yola çıkacak. Tombul mavi kuşum ve kuşlu siyah boyunluğum satıldı. Bugün de başka bir Pasaj kullanıcısı tarafından kelebekli yüzüğüm satın alındı. Müşterim kelebeğe gülen bir ağız ilave etmemi istedi. Neden daha önce bunu ben düşünmemişim onu da bilmem. Sonuçta dükkandan kalan alışkanlık, tüm siparişleri mümkünse elimdeki örneği göndermek yerine yeniden yaparım. Kuşlu boyunlukta bu geçerli değil, çünkü o kumaş tekti. İki yüzüğü de yeniden yaptım.


       Gülen yüz isteyen müşterimin yüzünü biraz daha gülümsetebilmek için keçeden gülen bir yüz yaptım. Sonrasında bu broş çıktı ortaya. Paketimi bu şekilde hazırladım, yarın yola çıkacak.

       Yaptıklarımı satmaya çok alışık olmama rağmen Pasaj'dan kısa zamanda böyle güzel sonuç almak çok hoşuma gitti. Darısı tüm el emeğini satan arkadaşlarımın başına...Ayrıca bugün akşam üstü bir iş teklifi aldım. Haftanın 4 ya da 5 günü için. Eşim gelince onunla da konuşup, şartları düşünüp karar vereceğim. İçim kımıl kımıl oldu :) Olumlu cevap vermesem bile bu teklif hoşuma gitti.

       Bu arada kendime birkaç kışlık aksesuar diktim. Paylaşacaklarım çok birikti, fotoğrafımı ve nazımı çekecek birini bulursam yakında paylaşırım.

Sevgili Günlük- Dikkat Çok Dertli Bir Yazı... Hatta Dikkat Yüksek Gerilim...

        Belki vefasızım, belki duyarsızım, belki hiç iyi dost değilim, belki neysem neyim... Evet ben iyi bir dost değilim. Dostluk kurduğum kişilerle aramda bilinçli bıraktığım mesafeler bu yüzden. Kaldıramıyorum fazlasını. Hesap vermek, sitem dinlemenin adı dostluksa ben kimsenin dostu değilim, olamam da. Bağımlı olmayı da sevmiyorum. Çünkü dert dinlemeyi sevmiyorum. Dert anlatmayı sevmediğim için belki. İnsanların saçma sapan şeyleri büyütüp, dert diye ballandıra ballandıra bana anlatmalarından nefret ediyorum. Bunları zevkle dinleyecek tipler var, gidip onlara anlatsınlar. Şu sıralar şu aptal Kasım ayını atlatmaktan başka derdim yok. Varsa da yok. Var diye adını koyduğunuz şeyi yokedemiyorsunuz çünkü. Onun için ben hep hayatımda sorun yokmuş diye düşünür, öyle hayal eder, öyle davranırım. Kendi dertlerimi bile itelerken başkalarınınkini dinliyor olmak beynimin içindeki damarları resmen tek tek gerip, çöpleştiriyor. Gerçekten o seans sonrası halim bu...Dün gece hayatımda ilk kez tansiyon ilacı aldım. (Tansiyon ilacı çok tuvalete götürür derdi, büyüklerimiz, doğruymuş.)

       Düşünüyorum, bazılarınınki gerçekten dert. Offf, diyorum dinlerken, bende çözüm yok, fikir yok, teselli verecek durumda değilim. Bu da aynı etkiyi yapıyor. Elimden gelen iki satır laf etmek onu da yapamaz oluyorum. Yorum dahi yapamıyorum. 

       Biliyorum okuduklarınızdan birşey anlamadınız. Zaten sadece içimi dökmek için yazdım. Tıpkı çocukluğumdan web günlüğü tutana kadarki, gerçek günlüklerime yazdığım gibi...  

      Hafta sonu kışlık eve geçeceğiz. Geçen hafta evi temizlettik. Eşyalarımı toparlıyorum yavaş yavaş. Çatıyı toparlamak için çıkıyorum, birşeyler dikip, daha da dağıtıp iniyorum. Eşim 3 gündür yurtdışında ve bu gidişi bana bu sefer çok koydu. Burnumun direği sızladı, ilk kez gitmeden önce ve gittikten sonra arkasından ağladım. Ağlarken düşündüm, ne çok zamandır ağlamamışım. Aklıma hep kötü şeyler geldi. Yazarsam gerçekleşmez, diye yazıyorum. Sağ sağlim eve dönmesini çok istiyorum. Günde 2-3 kez arar. Bu akşam aramadı. Ben aradım. Açmadı. Hah dedim, birşey oldu. 15 dk. geçti tekrar aradım, türlü senaryolar eşliğinde. Neyse açtı, konuştuk. Kasım mı, Merkür mü neyse bunun sebebi, gitsin buradan... Kendimi geri istiyorum.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Oyuncaklara Devam



Bu bebeklerden kalan çorapları en küçük parçasına kadar değerlendirdim. Komşumuzun bebeğine hediye ettim. Bu seferkinin başlığını biraz büyük yapmışım. Yukarıdan toplayıp içine elyaf doldurdum. Toplu model oldu. Kedi ve balığı özellikle ince çalıştım. Bbeklerin elleirne kolayca alıp, rahatça kemirmeleri için...
En son kalan elyafla da pazen arabayı yaptım.
Fotoğrafa tıklayın, büyüsün.

10 Kasım 2009 Salı

Neyin Altına İmza Atacağım?

       İlk olarak yazayım bunu yapan arkadaşlar sakın kişisel algılamasın. Kendi alanıma kendi doğrularımı yazma gereğini hissettim, hepsi bu...

       Belirli gün ve haftalarda tüm bloglarda aynı konuda örgütlenmeler olur. Hemen her blogda o günün anlam ve önemini belirten kişisel yazılar da olur. Sonuçta herkesin birleştiği nokta aynıdır. Bu hafta da gündemimiz 10 Kasım'dı. "Altına imzamı atarım" sloganlı bir paylaşım zinciri vardı.

       Nedense hep bu tür örgütlenmelere uzak durdum. Uzak durma nedenim getireceği faydanın ne olduğunu fazla sorguluyor olmamdı. Attığım imzanın bir işe yarayıp yaramadığını çok merak ederim ben.  Mitinglerin, yürüyüşlerin ses getirmek, haberlere konu olmak, 1-2 gün üzerinde konuşulmak dışında, sadece katılanların kişisel manevi tatmini, vicdan rahatlamaları için katılımda  bulunulduğu duygusu içimi kemirir, durur. Topladığımız imzalardan da Atamızın haberi olmayacak, bu bilimsel bir gerçek. Kendi kendimize "biz toplandık, şu kadar kişi olduk", demek için de böyle organizasyonlara katılmak bana anlamsız geliyor.

       Vatandaş olarak üzerimize düşenleri ne derece yaptığımız beni daha çok düşündürüyor.

       Atamız ve gönüllü ekibi (şimdi istesek te o  ekibin binde biri kuvvet gösteremiyoruz) çünkü gönlümüz yetmiyor, çünkü zoru bilmiyoruz, yaşamadık)  bizlere bizim olan bir vatan bıraktı.
 Kıymetini biliyor muyuz?
Bunun ne demek olduğunun farkında mıyız?
Topraklarımız, değerlerimiz normal birşeymiş gibi,
marifetmiş gibi satılıyor, topraklarımızın altındaki madenler, üstündeki faydalı otlar yabancıların kullanımına tahsis ediliyorken biz bunun için yürüdük mü? Toplandık mı? İmza topladık mı? Biz günlük yaşamayı seven milletiz. Geleceğe yatırımı sadece banka hesaplarımızdaki para, ev, araba vs... sanıp, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla kış uykusundan bir ömür uyanmadan uyuruz ki; toprak konusu sadece bir boyutu koskoca konunun...


       İnanıyorum, hepimiz tüm samimiyetimizle sesimizi duyurmak için kendi çapımızda birşeyler yapıyoruz, yaptığımızı sanıyoruz. Fakat duyması gerekenler bizi duyuyor mu arkadaşlar? O duyması gerekenlerin yetkili pozisyonunda olması, onların duyması keyfiyetine bağımlı oluşumuz benim içimi şişiriyor. Yine seçim olsa ne değişecek? Kimi seçeceğiz bizi duymaları için? Ben bıktım kısır döngüden, çaresizlikten, alternatifsizlikten. Daha iyisi olmadığı sürece halk güçlü olana,  borusu ötene mahkum olup, yine onları seçecek değil mi? Peki bugünlere pat diye mi gelindi? Bir sabah uyandık ta mı olduk? Hayır aslında biz hiç uyanmadık ki... Hala uyuyoruz.

        Atamızın izinden zamanında sadece sözle değil gönülden gitmiş olsaydık bugün bu çırpınışlara gerek kalmazdı. Başımıza getirdiklerimize kendi özgür irademizle karar verdik, başımıza gelenlere bakın. Ülkeyi bölenlere aydın dedik, taviz verdik başımıza gelenlere bakın. Şu sıralar televizyonlarda mizah programlarına kadar hepsi pkk yanlısı söylemler yapıp, Kürt açılımını pohpohlarken benim tek elimden gelen kanalı değiştirmek... Kürt tv. açmaya gerek yok, zaten çoğu kanal, çoğu program onlara çalışıyor, tek farkı Türkçe yayın yapıyor olmaları. En güvendiğim haber spikerleri bile kişisel yorumlarında tavizkar konuşuyorlar. Kürtlerle bir problemim yok. Kız alıp-verip akraba da olduk. Sonuçta insan insandır. Fakat milliyetçilik adına kan dökülüyorsa, bu da marifet gibi, gözdağı gibi övünerek konuşuluyorsa, buna taviz veren de bu ülkeyi yönetenlerse, en milliyetçi geçinen parti başkanı bile gidip ahmet türk denilen adamın elini sırıtarak , milletvekili oluşunu tebrik ediyorsa, bunları alkışlayınca aydın olunuyorsa, hoşlanmadıkları olaylar olduğunda yine aydın geçinenlerimiz, ülkeyi terk etmekten bahsediyorsa oturup ciddi bir şekilde düşünmek gerek. Anadolu'nun cahil dediğimiz insanı o aydınlara 100 basar.

       Millet bilinci sadece Kurtuluş Savaşı' na özgü bir oluşum olmamalı. Onun adı savaştı. Ondan sonra da bu ülkede hep savaş oldu. İçimizde üstelik. Dışarıdan bakanların poposuyla güldüğü iç çekişmeler yaşadık-yaşıyoruz sürekli. Toplama uluslu Amerika bile vatan-millet kavramlarına şu anki neslimizden daha bağlı. Zaten sürekli vatan, millet, bölünmezlik laflarını ediyor olmamız bunların eksikliğinden kaynaklanmıyor mu? İnsanın doğasırdır; kendinde eksik olanların sözünü eder hep. Sonradan zengin olanların dilinden para düşmez,  namusundan şüphe duyanların dilinden namus, vs...

        Hep bölünmeye müsait aralıklar, mesafeler bırakmadık mı aramızda? Bıraktık, hem de övünerek. Şimdi dövünerek milletimizi, milliyetimizi, ulusal bilincimizi arar olduk. Dışarıda aramadık mı düşmanı, içimizde yüzbinlerce düşmanı ellerimizle besleyip, göklere çıkarırken... Ülkede çözülmesi gereken, gözümüze sokulan birsürü problem varken bizler saçma sapan meselelerle oyalanmadık mı?

        Geldi bir 10 Kasım daha... Benim yüzüm tutmuyor "Atam izinden gidiyoruz", demeye. Ya sizin?
 

9 Kasım 2009 Pazartesi

Karaoke Yapalım, Yaptıralım :)

Karaoke sitesi buldum.Karaoke müziklerinin çeşidi ve  kalitesi çok kötü. Düğün salonlarında çalınanlar gibi, üstelik ses te kötü. Serbest stilde de sert sessizler ıslık gibi çıkıyor ama eğlenceli. Deneyin, bakın :) Benim denememi kutuya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Çoraptan Bebek Yaptım

       Cumartesi günü akşam üzeri alelacele yaptım bu bebekleri. O akşam Naz' ın doğum günü kutlaması vardı, hediyesini önceden almıştım ama gitmemize 2 saat kala aklıma düştü bu bebekler. Geçen hafta sırf bu proje için çorap almış ve yıkamıştım. Annem de "artık bebeklerle çok ilgileniyor", demişti telefonda. Yapmam lazımdı acilen...

       El yapımı oyuncakları hep çok sevdim, oğlum için de çok oyuncak yapmıştım. O zamanlar böyle herşeyin fotosunu çekme alışkanlığım yoktu, arşivleyemedim. Erkek çocuklarına yapacağınız oyuncaklar sınırlı. Hazır kızımız varken tüm giyim, süsleme, aksesuar, bebek vs... heveslerimizi alalım. ( Naz için bu konuda çok hayalim var. İlk ojesini ben alacağım, ilk aşkını bana anlatacak, vs... Aannesiyle anlaştık bu konuda, o da tamam, dedi :) )



       Konuyu dağıttım yine... Neyse işte ilk önce pembe bebeği yaptım. Sonra aklıma Naz' ın kuzeni  Duru geldi.  O da 4 yaşında. Mavi çoraptan bir bebek te ona yaptım.

       Bebeklerin kafasında görünen saç, başka bir çorabın burun kısmı. Pembe bebeğin totosu çorabın topuk kısmı. Mavide o kısmı içten diktim. Şapkalar çorapların burun kısmı. Pembede bacakları ayrı çalıştım, mavide birleşik, sadece dikiş geçtim. İçlerine silikonlu elyaf doldurdum.

       Boyun kısmını birleştirmekte zorlandım biraz. Bu akşam bir bebek daha yaptım. Onda başka bir teknik uydurdum, daha kullanışlı ve kolay oldu.

      Yüzünü işledim.

      Bebeklere paket bile yapmaya fırsat olmadan eşim geldi ve gittik. Ada meraklısı çantanın üst kısmında duran bebekleri görünce aklıma kıskanabileceği geldi. Neyse ki, "aaa bebekmiş", diyerek ilgilenmeden çekti, gitti. Naz' ın bütün hediyelerini o açtı. Çoğuna sahip çıktı. Pastanın mumlarını 10 kez yaktırıp, üfledi. İlgiyi Naz' a kaydırmamak için elinden ne geliyorsa yaptı. Ada' yı evindeyken daha bir seviyorum ben. Evinde çok daha tatlı oluyor nedense. Evine çok yakışıyor, diye tabir ediyorum ben bunu. En sonunda yoruldu, cdyi takıp Caillou izlemeye kuruldu. Dedeler, amcalar, babalar, abiler, halalar, teyzeler, anneanneler, babaanneler vs... herkes mecburen tüm gece Caillou izledi :)




       Aslında bun lar geri dönüşüm projeleri ama bizde böyle renkli çorap yoktu. Ben genelde düz renk patik çorap kullanıyorum. Evde olsa da kullanmayı düşünmezdim, çünkü bebek oyuncağı olacağı için kullanılmış materyal kullanmak istemezdim. Çorapları yeni aldım ve yıkadım. Naz her bulduğunu ağzına sokuyor çünkü.

       İkisi de bebeklerini çok sevdiler. Naz' ın yüz ifadesi çok komikti. "Ayyyy", diye diye sarıldı bebişine...

6 Kasım 2009 Cuma

Triko- Yakma Çiçekli Boyunluk...



       Bu boyunluk ta Gülşen Bubikoğlu elbisemin kalan kumaşından. İki kat çalıştım. El dikişiyleve yakma çiçekle süsledim. Son derece zıt iki ayrı kumaşı yanyana kullandım ama oldu. Yani bence oldu.
Pasaj ve Etsy'de satışa sundum. Bu da sadece bir adet. Pasaj satış fiyatı kargo dahil 20 lira.



Siyah-Beyaz Kuşlu Boyunluk



       Bir önceki postumdaki boyunluk serimin ikincisi. Bir de kırmızı kumaşım kaldı. Onu da önümüzdeki günlerde yapacağım.

       İkiye katladığım kumaşın kenarlarını makina geçip, ters çevirdim. Boyun kısmına kanal yapıp içinden sutaşı geçirdim. Boyundan bu sutaşıyla bağlanıyor. Keçeden kuşumu da yakaya kondurdum.

       Pasaj' da satışa sundum. Kargo dahil 20 lira ve sadece 1 adet.




SATILDI

       Bu da kaç gündür yaptım yaptım dediğim şapkalarımdan ilki. Hani şu küçük olup kardeşime verdiğim. Başarısız fotolardan biri. Başarılı olanları ileriki günlerde görebileceksiniz. (inşallah) :)

       Tepeden çekmeye kalkınca şapkadan çok arkaplanı çekmişim. Çıplak mankenim de girmiş olaya.

5 Kasım 2009 Perşembe

Yöresel Püsküllü Boyunluk :)

       Bu kumaşları Mudurnu'dan almıştım. Biri Bıdık'ın olmuştu hani. Yazıda onun boyunluk takmış fotosu da var hatta...


       Kumaşı ikiye, üçgen şeklinde katlayıp, dilimli olacak şekilde makina dikişi geçtim. Ters çevirdim. Boyun kısmından 5-6 cm. aşağıya kanal yapıp renkli merserize kurdela geçirdim. Annemin ördüğü örgü çiçeklerimle ve sevgili püsküllerimle süsledim.

Kendini çekmek ne zormuş. Ne yaptım ettiysem fotoğraf makinasını gizleyemedim :)
 
       Şimdilik Etsy'de, fakat bir kaç güne kadar Pasaj' da satışa sunacağım. Elimde sadece 1 adet var. Pasaj'daki satış fiyatı kargo dahil 20 lira olacak.

SATILDI

Etsy ve Pasaj' dayım...

        Sağ ve sol yan kolonlarda gördüğünüz üzere Pasaj ve Etsy'de dükkan açtım. Pasaj kolay da Etsy' ye ürün yüklerken oldukça yoruldum. Pasaj' a yüklemeye halim kalmadı. Etsy' den görüp istediğiniz olursa Pasaj üzerinden daha uygun fiyata satacağım, bilginiz olsun. Kargo ücretini, komisyonu da dahil edince Etys' de doğal olarak fiyat artıyor.

        Bir de bilen varsa söylesin. Etsy' de yüklediğim ürünün çok tıklanması için neler yapmam gerek? Kendi kendimi bile zor buluyorum, müşteri beni nasıl bulacak? Şevkim kırıldı biraz. Treasury hazırlamam iyiymiş ama daha onu kurcalamadım.

       Buraya da birkaç şirin yüklemek istiyorum. Renksiz post sevmiyorum. Fotoğraflara tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz.
 
Kuşları buradan görüp uyguladım. Satışa sunmadan önce izin aldım. Diğerleri kafadan atma.
  




 

4 Kasım 2009 Çarşamba

Opak Renkli Yüzük...



Mavisini ve yeşilini paylaştığım yüzüklerimin bu da çiçek, opak Çekoslovak camından oluşanı. En sevdiklerimden...